ANKARA’NIN AKROPOLİSİ: HACI BAYRAM TEPESİ

Hacı Bayram harita

1- Hacı Bayram Cami ve Hacı Bayram-ı Veli Türbesi, 2- Augustus Tapınağı- Ankara Anıtı (Monumentum Ankyranum)-Bizans Kilisesi Mihrabı, 3- Selçuklu Hamamı, 4- Erken Doğu Roma (Bizans) dönemi sur kalıntısı, 5- Ahi Yakup Cami ve Ahiler Mezarlığı, 6- Gül Baba türbesi, 7- Şeyh İzzeddin Mescidi ve Türbesi, 8- Ahi Tura Mescidi, 9- Balaban Mescidi, 10- Tabakhane (Debbağhane) Cami ve Isfahani Mescidi

Çok Tanrılı Dinler Dönemi

Kibele/Men Tapınağı

Hacı Bayram Tepesi, Ankara’nın Akropolisi (Tepekent) olarak (Akurgal, E., 1992, Antik Devirde Ankara, Ankara Konuşmaları içinde, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 13-18) adlandırılmasına uygun şekilde eski dönemlerden itibaren kutsal bir mekân olmuş ve kentin yerleşimi buradan başlamıştır. Bölgede ilk tapınak, MÖ 2 nci yüzyılın ikinci yarısında önce Anadolu’nun Ana Tanrıçası Kibele daha sonra da ay tanrısı Men (Attis) adına inşa edilmiştir. Burada ilk kazılara 1926 yılında başlayan Schede’ye göre, ilk tapınak bir Galat veya büyük olasılıkla Bergama kralı tarafından MÖ 183-166 yılları arasında inşa edilmiş olmalıdır.

kapısında Men tapınak sikkesiKibele kapısında Men tapınak altın yüzük_edited

(Soldan sağa) Men Tapınağı kapısında Tanrı Men’in durduğu Helenistik dönem sikke-Tapınak alınlığında AY-YILDIZ görülüyor (AMM-Çağlar Boyu Ankara Sergisi, 32 nolu sikke); Men Tapınağı kapısında Ana Tanrıça Kibele’nin durduğu Helenistik dönem altın yüzük (AMM-Çağlar Boyu Ankara Sergisi, Gordion buluntusu)

Augustus Tapınağı

1 Augustus tapınak maket-2

Augustus Tapınağının canlandırması (maketi Ankara, Anadolu Medeniyetleri Müzesi)

Roma eyaleti haline gelen Galatya’nın son kralının oğlu tarafından, Galatya eyaletinin Roma’ya katılması anısına MÖ 25-20 yıllarında Roma İmparatorluğu kurucusu ve ilk imparator Augustus (Gaius Julius Caesar Octavianus) (MÖ 64-MS 14, imparatorluk dönemi MÖ 27-MS 14) adına, bugün, Hacı Bayram Camii bitişiğindeki tapınak yapılmıştır (Bkz. Ankaramızı Tanıyalım 1- Çağlar Boyu Ankara).  Augustus Tapınağı temellerinde ve iç bölmelerinde Helenistik mimari fakat dış duvarlar ve sütunlarda ise Roma İmparatorluk mimarisi belirgindir. Augustus Kazılarda Frig ve Lidya dönemine ait kalıntılar da bulunmuştur. 2000 yıl önce, Roma’ya çıkmadan önce bütün yolların Ankara’nın Akropolisi’nden geçtiği bilinmektedir.

2 Hacı Bayram camii (1427-1428) ve Augustus Mabedi duvarı 3 Hacı Bayram camii bitişiğindeki Augustus Tapınağı

(Soldan sağa) Hacı Bayram Camii ve bitişiğindeki Augustus Tapınağı; Tapınağın hala ayakta duran ana giriş kapısı ve Güneydoğu duvarı

Augustus Tapınağı, duvarındaki “Tanrılaşmış Augustus’un Yapmış Olduğu İşler” (Res Gestae Divi Augusti) başlıklı yazıtından dolayı “Monumentum Ancyranum” (Ankara Anıtı) olarak adlandırılır. Tapınak, 1555 yılında, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Ferdinand’ın, o sırada Amasya’da ordugâhta bulunan Kanuni Sultan Süleyman’a gönderdiği elçi Baron Ghislen de Busbecq tarafından keşfedilmiştir. Günümüzde görülen tapınak kalıntısında, üzerinde üç aydınlanma penceresi bulunan güneydoğu duvarının dış yüzeyinde, göz hizasında Augustus’un vasiyetinin eski Helence ve iç duvarların kuzeye doğru uçlarında ise Latince kopyaları bulunmaktadır. Augustus’un Roma halkına yaşamının hesabını verdiği yazıt ‘Ondokuz yaşımda kendi girişimim ve paramla bir ordu kurdum…’ sözleriyle başlamakta ve tarihe geçen ünlü tümcesiyle bitmektedir: ‘Acte est fabula’ (oyun bitti). Duvarlarındaki bu yazıtlardan dolayı tapınak “Yazıtların Kraliçesi” olarak tanımlanmıştır. Augustus’un Roma’daki mezarında bulunan kopyası okunamamasına karşın tek okunabilir eşi olarak Ankara’daki kalmıştır. Kuzey-kuzeydoğu duvarın ucunda, Roma döneminde görevli rahiplerin listesi de bulunur.

4 yazıt-2

Tapınağın  dış duvarındaki Augustus yazıtının Helencesi

Yahudilik Dönemi

Üç büyük dinin izlerini taşıyan Ankara, Roma dönemindeki çok tanrılı dinden sonra yahudiliğe ev sahipliği yapmıştır. Roma İmparatoru Claudius (MS 41-54), Büyük İskender’in topraklarındaki Yahudi topluluklarına tanıdığı ve Roma İmparatorluğu’nun da sürdürdüğü ayrıcalıkların yeni alınan kentlere de tanınmasını, bu ayrıcalıkların tunç sütunlara kazınıp Yahudi cemaatlerin bulunduğu kentlerin meydanlarına dikilmesini buyurur. Anadolu’da, Ankara’da da böyle bir tunç sütun Augustus anıtının yakınına dikilmiştir. Varlığı bilinen ancak zaman içinde yok olan birçok anıt gibi, bu sütun da bulunamamıştır.

Hristiyanlık Dönemi

Hiristiyanlığı yaymak üzere Ankara’ya gelen Aziz Paul (Pavlus), Yahudi toplumuna vaazlar vermiştir. İki kez çağrı için gelmesine karşın, o dönemde, Hristiyanlık açısından “sık sık yanlışlara düşen kent” olarak anılan Ankara’nın yine yanlışlar içinde olduğunu düşünen Aziz Paul’ün MS 55-60 yıllarında Ankaralılara hitaben yazdığı uzun mektup, “Galatyalılara Mektup” başlığı altında İncil’de yer almaktadır. Her şeye karşın, eski Ankara’da farklı inançlar birlikte yaşamlarını sürdürebilmiştir.

Roma İmparatorluğu’nu birlikte yöneten I. Konstantin (Batı Roma) ve Licinius (Doğu Roma) arasında, MS 313 yılında varılan siyasal anlaşma sonucunda imzalanan Milano Fermanı (Hoşgörü Fermanı) ile Hristiyanlık yasal olarak tanınmış ve bütün dinlerin özgürce yaşanabileceği kabul edilmiştir. Bunun peşinden, dinin kurallarını belirlemek ve kiliseler arasında fikir birliğini oluşturmak üzere ilk Hristiyanlık kurulu (Sinod Meclisi) 314 yılında Ankara’da toplanmıştır. Bunu, 325 yılında İznik’te toplanan ikinci Hristiyanlık Meclisi (İznik Konsili) izlemiştir.

5 Bizans kilise eklentisi 6 Bizans sur

(Solda) Doğu Roma döneminde (Bizans) eklenen kilise mihrabı bölümü; (Sağda) Erken Doğu Roma dönemi sur kalıntısı

Çok tanrılı Roma döneminde dinsel amaçla kullanılan tapınak dördüncü yüzyılın sonunda Erken Bizans kilisesine döndürülmüştür. Bu dönemde, tapınağın kuzeydoğu ucundaki duvarı yıkılarak bugün kırmızı tuğlalar ile gördüğümüz kilise mihrabını içeren bölüm eklenmiştir. Daha sonra, Akropolis, 5. – 6. yüzyıllarda sur benzeri bir duvar ile çevrelenmiştir. Bu Erken Doğu Roma dönemi duvarın önemli bir bölümü, 2017 yılında, Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan yürüyen merdiven inşaatı için yıktırılmıştır.

İslamiyet Döneminde Hacı Bayram Tepesi

Selçuklu döneminde, 13. yüzyılda tapınağın güneybatısında inşa edilmiş bir hamam kalıntısı bugün de görülmektedir.

7 Selçuklu Hamamı (13. Yy)

Selçuklu hamamı kalıntısı

Ankara’daki mescitlerin[1] ve camilerin[2] büyük bir bölümü Selçuklular devrinde ve Osmanlıların ilk dönemlerinde Ahiler tarafından yaptırılmıştır. Bu nedenle, bu yapılar daha çok Selçuklu mimarisinin özelliklerini taşımaktadır. Anadolu’nun diğer kentlerinde olduğu gibi Ankara dini yapılarında da taşra sanatı vardır. İstanbul’un gösterişli ve dış cephesi oldukça süslü dinsel sanat anlayışının Ankara dini yapıları üzerinde etkisi olmamıştır. Elbette, Hamamönü’ndeki Mimar Sinan yapıtı Cenabî Ahmet Paşa Camisini (Yeni Cami) bu görüşten ayrı tutmak gerekmektedir. İznik ve Bursa’da egemen olan mimarinin etkisiyle de Erken Osmanlı döneminde, Hamamönü’ndeki Karacabey (İmaret) Camisi inşa edilmiştir. Hacı Bayram Camisi inşasında da Bursa mimarisine uygun olarak Yeşil Cami ve Yıldırım Bayezıd Cami örnek alınmıştır.

[1] İslamiyetin erken dönemlerinde Müslümanların ibadet ettikleri yerlerin tamamı Arapça’da “secde edilen yer” anlamında “Mescid” olarak adlandırılmıştır. Bunlar sade ve basit mimarili, tek odalı, minaresiz ve düz çatılı yapılardır.
[2] Cuma ve iki bayram namazlarının topluca kılındığı büyük mescitlere Arapça “toplanma yeri” anlamına gelen “Mescid-i Cami” ve “Cuma Camisi” denmiştir.

Hacı Bayram-ı Velî

Asıl adı Numan olup babası Ahmet’dir. Ankara’nın bugün Solfasol dediğimiz Zülfadıl köyünde 1352 yılında doğmuştur. Eğitimini tamamladıktan sonra, Ahi kadınlardan (Baciyan-ı Rum) Melike Hatun tarafından Hergele Meydanı’ndaki Ene Bey Hamamı yanında, Sultan I. Murad döneminde (1360-1389) yaptırılmış olan Kara Medrese’de (Hatuniye Medresesi, Sevdaviye Medresesi) müderrislik yapmıştır. Taşçılar Sokak’ta, Melike Hatun’un türbesinin yanında olduğu bilinen Ankara’nın en eski medresesinde eğitim XIX uncu yüzyıla kadar sürmüştür fakat medrese günümüzde yoktur. Ankara’nın kara taşı ile inşa edildiğinden halk arasında “Kara Medrese” diye bilinir.

Medrese eğitiminden yeteri kadar nasibini aldığını düşünen Numan, tasavuffa erişmek amacıyla 1392’de, Kayseri’ye Şeyh Hamidüddin-i Aksarayî’nin[3] yanına gider. Yanına varıp elini öptüğünde Kurban Bayramı olduğundan Şeyhi ona “Bayram” adını verir. Hem zamanı hem de kenti dikkate aldığımızda Şeyh Hamidüddin-i Aksarayî’nin Ahi olması çok kuvvetli bir olasılıktır (Bkz. Ankaramızı Tanıyalım 1- Çağlar Boyu Ankara).

[3] Osmanlıca’da Aksaraylı anlamına gelmektedir.

Bir zaman sonra Şeyhi ile birlikte Bursa’ya göçerler. Şeyhi ekmek pişirip yoksullara bedava dağıttığından “Somuncu Baba” olarak bilinmektedir. Onun gerçekten kim olduğunu bilen kimse yoktur Bursa’da.

Yıldırım Bayezid, Niğbolu Zaferi’nin (1396) ardından bir şükran borcu olarak Bursa’da Ulu Camiyi yaptırır. Cami, 1400 yılı Mart ayında bir Cuma namazında ibadete açılacaktır. Padişah, Cuma hutbesi görevini Emir Sultan’a verir. Emir Sultan, kendisinden kat kat ulu bir din bilgini olan Hamidüddin-i Aksarayî var iken bu görevi yerine getirmenin kendisine yakışmayacağını söyler.

Bunun üzerine Padişah, Somuncu Baba’yı çağırır ve kürsüye çıkarır. Hutbede, Fatiha suresinin anlamını ele alır: 1) Bizim bildiğimiz anlam; 2) Kimi bildiğimiz kimi bilmediğimiz anlam; 3) Anlayamayacağımız anlam.

Artık Bursa’da ünü yayılan Somuncu Baba, çarşıda gezer iken herkesin konuşmasını kesip ayağa kalkarak selama durmasından rahatsızlık duyar. Bu sıkıntıdan kurtulmak için aynı yıl, 1400’de Hac yoluna düşerler, birlikte. 1403 yılında Anadolu’ya dönerek Şeyhinin memleketi Aksaray’a yerleşirler. Numan artık “Hacı Bayram” olmuştur.

Bir zaman sonra Hacı Bayram, Şeyhine memleketi Ankara’ya dönmek istediğini söyler ve orada ne iş tutması gerektiğini sorar. Ahiliğin temel esası gereği, bundan böyle müderrislik yapmaktan vaz geçip kendisine bir zanaat seçmesi, örneğin tarımla uğraşması yanıtını alır: ‘Ekin ek, orak biç!’

Şeyhinin 1412 yılında vefat etmesi üzerine Aksaray’daki türbesine defnederler. Hacı Bayram, Şeyhinin büyük oğlu İzeddin Yusuf Hakikî ve Kızılca Bedreddin’i yanına alarak Ankara’ya döner. Augustus Tapınağının büyük salonunun (Cella) 10 odaya bölünmesiyle ortaya çıkan “Ak Medrese”de müderrisliğe (yüksek eğitim vermeye) başlar.

Dönem, Ankara Savaşı sonrasındaki Fetret Devri’dir, ülke siyasi karışıklıklar ve çalkantılar içindedir. Ankara bölgesinde Yıldırım Bayezid’in oğullarından Çelebi Mehmet hüküm sürmekte ve Ankara’nın ileri gelenlerinden Celâleddin Karaca Bey hem damadı hem de yanında dava arkadaşıdır. Osmanlı tahtına 1413’te hâkim olan Çelebi Mehmet’ten sonra oğlu II. Murad oturmuştur (1421 yılı). Babası saltanatı yeniden kurmaya çalışır iken Edirne’de hükümdarlığını ilan eden kardeşi Musa Çelebi, Şeyh Bedreddin’i kazaskerlik makamına getirmiştir. Çelebi Mehmet kardeşini yenip padişah olduğunda Şeyh Bedreddin de isyan eder ve isyan çok yayılıp büyür. Sonunda yakalanıp 1420 yılında idam edilir. II. Murad, bu olanlardan ders almış ve aynı şeylerin kendi başına gelmesinden de korkmaktadır.

Bu sırada Bayramîlik[4] önce Bursa’yı sarmış ve ardından Anadolu’ya yayılmıştır. Bedreddin gibi bir Ahilik tarikatı ve daha korkutucu olanı, Hacı Bayram’ın şeyhi Somuncu Baba da Şeyh Bedreddin’in hem eski bir dostu hem de dava arkadaşıdır. Bu tehlikeyi daha da büyümeden yok etmeyi düşünen II. Murad, Hacı Bayramı zincirleyip Edirne’ye getirmeleri için askerlerini Ankara’ya gönderir (Kalyon, 2012).

[4] Nakşibendî ve Halvetî öğretilerinin harmanlandığı Bayramîlik tarikatı, “bilmek, bulmak, olmak” düşüncesini esas alır. Daha sonraki yıllarda Şemsiyye-i Bayramiyye (Tennuriye, Himmetiye, İseviyye), Melamiyye ve Celvetiyye adıyla üç kola ayrılmıştır.

Hacı Bayram, 1421 yılında Edirne’ye getirilir ve yanında, daha sonra İstanbul’u fethederek Fatih ünvanını alacak Sultan I. Mehmed’in hocası olacak olan halifesi Akşemseddin de vardır. Yapılan görüşmelerden sonra Osmanlı’ya tam anlamıyla biat eder ve Padişah’ın sözünden çıkmayacağına, her daim Osmanlının yanında olacağına söz verir. Bir yıla yakın Edirne’de kaldıktan sonra Ankara’ya döner.

Hacı Bayram, tahminen 1426 yılında zaviyesini[5] kurar. Aynı zamanda, Şeyhinin öğüdüne uyarak çiftçiliğe başlar. Dervişleriyle birlikte ekin eker, orak biçer; toplanan üründen dergâhın ihtiyacı olan kadarını ayırdıktan sonra kalanını yoksul halka dağıtır. Yoksullara yardımcı ol, çiftçilik ve zanaatla uğraş, dervişlere mutlaka bir meslek öğret ilkeleriyle Bayramîlik tarikatı kurulmuştur. Yani Ahi geleneğine uygun olarak yaşamaktadır.

Yapımında kendisinin de çalıştığı camisinin 1427’de başladığı inşasını 1428 yılında bitirdikten sonra 1429 yılında vefat eder.

[5] İslamiyet devrinde, din büyükleri tarafından Anadolu’da kurulan sosyal, kültürel, askeri, ticari ve ekonomik amaçlı yapılara “zaviye, dergâh, tekke, hangâh (yoksullara, dervişlere ve öğrencilere Allah rızası için yemek ve yatak verilen yer), asitâne” isimleri verilmiştir. Tanımından da görüldüğü gibi bir “şeyh” yönetimindeki bu yapıların işlevleri çok geniş kapsamlıdır. Bu kapsamın en önemlileri bulunduğu yörenin asayişini ve yolcuların güvenliğini sağlamak, gelene gidene yemek vermek, dinsel eğitim faaliyetinde bulunmak, mesleki ve ziraai faaliyetler yapmak, haberleşme ve kültür, askeri eğitim ve istihbarat, iskân ve imar faaliyetlerinde bulunmaktır. Zaviyelerde görev yapan şeyhlere “zaviyedâr” ve buradaki dervişlere de “zaviyenişîn” denirdi. Daha sonra tarikatların yayılmasıyla birlikte zaviyeler, daha da büyüyerek dergâh ve tekke biçimini aldı.

Hacı Bayram Cami

Osmanlı döneminde, 15. yüzyıl başlarında, tapınağın içi 10 hücreye bölünerek medrese olarak kullanılması nedeniyle halk arasında “Ak Medrese” olarak anılmaya başlamıştır[6]. Ardından, 1427-1428 yıllarında, tapınağın hemen bitişiğinde, batı-güneybatı duvarı köşesinde, ilk Türk tarikatı olan Bayramilik tarikatının kurucusu Hacı Bayram-ı Veli (Ahmed oğlu Numan, 1352 Ankara, Zül-Fadl/ bugünkü Solfasol köyü – 1429) kendi adıyla anılan camii inşa etmiştir. Caminin mimarı, mezarı 1926 yılına kadar minarenin dibinde bulunan Hamedan’lı Ebubekir oğlu Mehmed’dir. Taş kaideli ve tamamen tuğladan yapılan caminin iki şerefeli minaresi ve son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. Cami, daha sonraları, Mimar Sinan tarafından restore edilmiştir. İki şerefeli ince minaresinin de bu döneme ait olduğu düşünülmektedir. Camideki ahşaplar üzerinde bulunan boyamalar, bu restorasyon sırasında yapılmış olup Nakkaş Mustafa’ya aittir.

[6] Sultan I. Murad devrinde, Yabanabad (Kızılcahamam-Çamlıdere-Ayaş-Kazan) yöresinin beyi Turasan Bey 1421 yılında vefat edince çocuğu olmadığından vakfiyeleri kız kardeşinin oğlu Hızır Balî (Yeğen) Bey’e kalır ve 1423 yılında onaylanır. Bu tarihten sonra Yeğen Bey, Ankara’da imar işlerine başlar. İlk olarak Ak Medrese’yi düzenler. 1438 yılında, Anafartalar Caddesi ile Çıkrıkçılar Yokuşu köşesinde bulunan Aziz Klemens Kilisesi’ni camiye çevirir (Bkz. Ankaramızı Tanıyalım 5- Samanpazarı).

 

Hacı Bayram capture(2)

Taş kaideli ve tamamen tuğladan yapılan caminin iki şerefeli minaresi ve son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. Son cemaat yerinin güneye bakan çıkıntısının duvarında, sülüs yazıyla “Kelime-i Tevhid[7]” yeşil sırlı tuğlaya benzer bir yağlı boya ile yazılmıştır. Bu cephede, yeşil boyalı tuğla sıraları da görülür. Cami, daha sonraları, Mimar Sinan tarafından restore edilmiş  edilmiş olup ana kapı girişindeki cami levhasında 1574 tarihiyle gösterilmiştir. İki şerefeli ince minaresinin de bu döneme ait olduğu düşünülmektedir. Kadın mahfeli kuzey bölümde olup tapınağa bakan pencerelerden dönüştürülmüş ayrı bir kapıdan girilir.

[7] “La ilahe illallah Muhammedün resulallah”. Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın peygamberidir.

Hacı Bayram tavan Hacı Bayram tavan rozet

Harim tavanı, çeşitli çiçek desenleriyle süslü bir pervazla çevrilidir. Aynı pervaz mahfelin altında, balkon çıkıntısında da görülür. Pervazlar lacivert, kırmızı ve patlıcan moru çiçeklerle süslenmiştir. Tavan ortasındaki altıgen göbek altı sıra çiçekli bordürle çevrilmiştir. Aynı rozet, mahfelin tavanında daha küçük boyutta yer alır.

Hacı Bayram alt pencere Hacı Bayram üst pencere

Alt pencerelerin ahşap pervazları renkli çiçek desenleriyle süslü ve tepelerinde boyamayla Kelime-i Tevhid yazılıdır. Alt pencereler dolap biçiminde ve dış cepheye bakan yerde demir parmaklıklıdır. Üst pencereler sivri kemerli, alçı şebekeli ve içleri vitraylıdır.

müezzin mahfili çini Hacı Bayram duvar çini-palmet

Solda, müezzin mahfelini çevreleyen ahşap şebekenin solundaki çiniler yeni ve sağındakiler ise 18 inci yüzyıla aittir; sağda, harim duvarında çini-bordür-palmet-düz duvar geçişi

Cami iç cephesi, 1940 yılındaki onarımda, alt sıra pencerelerin üst hizalarına kadar çiniyle kaplanmıştır. Sadece müezzin mahfelinin altındaki çiniler 18 inci yüzyıla ait Kütahya işi çinilerdir. Mahfeli taşıyan kiriş ve direklerde kalem işi renkli süslemeler görülür. Harim duvarındaki çinilerin üstünde lacivert üzerine beyazla kalın sülüs yazılı bordür yer alır. Onun üzerine, kalem işi renkli palmetle düz duvara geçilir.

Hacı Bayram mihrap Hacı Bayram mihrap ayet

Salkım tarzı nişli alçı mihrabı sonradan boyanmıştır. Nişin çevresini dolaşan dört silmenin en dıştaki mukarnas friz, ikincisi ve dördüncüsü neshî yazıyla Kelime-i Tevhid ve üçüncüsü yıldızlar oluşturan çokgenler ile süslenmiştir. Mihrap alınlığında, Kuran surelerinin yazıldığı beş sıra neshî pano bulunur. Bunlardan üç tanesinde Cin Suresi 18 inci ayet[8] okunur (Ekinci, 2013).

[8] “Ve enne’l mesacide lillâhi fe lâ ted’û meallâhi ehadâ”. Mescidler yalnız Allah’ındır, öyleyse oralarda Allah’ın yanında hiçbir kimseye yalvarmayın.

Hacı Bayram minber Hacı Bayram minber süsleme 2

Kaliteli bir işçiliğe sahip olan minberi taklit kündekârı tekniği ile yapılmış ve ahşap üzerine boyalıdır. Yan aynalıkları yıldızların, çokgenlerin arası çiçek desenleriyle süslenmiştir. Camideki ahşaplar üzerinde bulunan boyamalar, bu restorasyon sırasında yapılmış olup Nakkaş Mustafa’ya aittir.

Kıble tarafındaki alt pencerelerin üzerinde yer alan birisi Arapça ve diğeri Türkçe yazılmış iki kitabeden, Hacı Bayram Veli’nin torunlarından Mehmed Baba tarafından 1714 yılında bir onarımdan geçtiği anlaşılmaktadır.

Hacı Bayram çilehane

Mihraba göre soldaki iç duvarın bitimine yakın yerdeki merdivenlerin sonunda çilehane kapısı bulunur.

Hacı Bayram-ı Veli’nin türbesi

9 Hacı bayram-ı Veli türbe 9a Hacı bayram-ı Veli türbe tavan

(Soldan sağa) Hacı Bayram-ı Veli türbesi iç mekanı ve kubbesi

Hacı Bayram-ı Veli’nin türbesi, 1429 yılında, caminin güneydoğu duvarı kullanılarak inşa edilmiştir. Hacı Bayram-ı Veli’nin yanındaki sanduka oğlu ve kendisinden sonra Bayramiyye tarikatının şeyhi olan Şeyh Ahmed Baba’ya aittir. Baştaki sanduka ise Şeyh Ahmed Baba’nın oğlu Şeyh Mevlana Edhem Baba’ya aittir.

Hacı Bayram türbe dış kapı Hacı Bayram türbe iç kapı

(Soldan sağa) Hacı Bayram-ı Velî türbesinin  özgün dış kapısı ve iç kapısı (Etnoğrafya Müzesi’ndedir)

Ana kapı Ana kapı kitabesi

(Solda) Hacı Bayram Camii kapı ve son cemaat yeri; (Sağda) Kapı kitabesi

son cemaat yeri son cemaat yeri tavan

(Solda) Son cemaat yeri; (Sağda) Son cemaat yeri tavan işlemesi

Caminin avlusunda, 18. yüzyılda yapılan Osman Fazıl Paşa’ya ait bir türbe daha bulunmaktadır ki Paşa’nın sandukası sonradan aile mezarlığına götürülmüştür ve bugün, bu türbe Hacı Bayram-ı Veli vakfı tarafından kullanılmaktadır. Ankara hakkında önemli kitapları bulunan Nejat Akgün (1996) bu türbenin Ali Fuat Paşa’nın babası İsmail Fazıl Paşa’ya ait olabileceğini de yazmıştır. Caminin külliyesinde bulunan zaviye, hazire, iki medrese ve iki hamam ile ahır ve ambarlar günümüze ulaşamamıştır.

Dünya Anıtlar Fonu’nun mutlaka kurtarılması gereken 100 eser listesine 2002 ve 2004 yıllarında iki kez giren Augustus Tapınağı ve onun bitişiğindeki Hacı Bayram Camii birbirlerine yaslanarak zamana karşı birlikte direnmektedirler. Yaklaşık 2200 yıldır, belki öncesi de var, tüm kutsal yapıların birbirlerini engellemeden yan yana ve iç içe yerleşmiş olması Ankara halkının ne kadar hoşgörülü olduğunun somut bir göstergesidir. Hacı Bayram Tepesi, hem dinsel yapıların burada inşa edilmesi hem de kentin ilk yerleşiminin buradan başlamış olması nedeniyle ‘Ankara’nın Akropolisi’ ünvanını fazlasıyla hak etmektedir.

Ahi Yakup Mescidi

Ahi Yakup Mescidi 2 Ahiler mezarlığı 1 Ahiler mezarlığı 2

(Soldan sağa) Ahi Yakup Mescidi, mescidin haziresindeki Ahi Yakup kabristanı ve Ahi Yakup’un mezarı

Hacı Bayram Camiinin kuzeydoğusundaki Gaziantep (Çamlıca) Sokaktadır. Mescidin kitabesine göre, Yıldırım Beyazıd Han zamanında yaşamış tımar sahiplerinden Ahi Sinan oğlu Ahi Çelebi oğlu Ahi Yakub tarafından 1392 yılında onarılmıştır. Ondan önce de Ahi Şüca, Ahi Melik, Ahi Ali, Ahi Şerafeddin ve Ahi Yakub tarafından büyük bir olasılıkla Ahilerin Ankara’ya ilk göçtükleri yıllarda bina edilmiştir. Mescidden başka, her ikisi de günümüzde olmayan bir zaviye ve bir de medrese yaptırmıştır. Ahşap mahfeli ve minberi yenidir. Mihrabında, “Millet İşi” denilen XIV-XV inci yüzyıla ait mavi beyaz renkli bir İznik çini kâsesi vardır. Mescidin bahçesinde, Ahi Yakup ve Ahi Sinan, Ahi Çelebi, Ahi Şüca gibi bazı diğer Ahi büyüklerinin mezarlarından oluşan Ahi Yakup aile kabristanı vardır.

Şeyh İzzeddin Mescidi ve Türbesi

Şeyh İzzeddin Mescidi 1 Şeyh izzeddin Mescidi 2

Şeyh İzeddin türbesi 1 Şeyh İzeddin türbesi 7

(Üstte soldan sağa) Sokak arasından Şeyh İzzeddin Mescidi, mescidin önden görünümü, (altta soldan sağa) Şeyh İzzeddin Türbesi ve türbenin içi

Hacı Bayram Caminin doğusunda, Yay (Yayık) Sokaktaki mescid Şeyh İzzeddin tarafından yaptırılmıştır. Asıl binası yıkılan Şeyh İzzeddin Türbesinin Etnografya Müzesindeki kitabesinde Şeyh İzzeddin’in 1305 yılında vefat ettiği yazılıdır. Türbenin avlu duvarında bulunan 1351 yılına ait kitabe, türbedeki bir mezar taşına ait olabilir.  Güneye doğru eğimli bir yere yapılan mescid kerpiç duvarlı, çatılı, sade bir yapıdır. Boyuna dikdörtgen planlı mescidin duvarları, taş temel üstüne ahşap hatıllı kerpiç örgüdür. Çatısının kuzeydoğusunda kısa ahşap minaresi yükselir. Yanları kapalı son cemaat yeri camekanla kapatılmıştır. Mahfelin üstü sonradan son cemaat yerine doğru genişletilerek iki katlı hale getirilmiştir. Ahşap minberi yenilenmiştir. Türbe, bölgenin restorasyonu sırasında yeniden yapılmıştır.

Seccade Sultan (Emir Nusreddin)

Seccade Sultan 1 Seccade Sultan 2

Seccade Sultan olarak bilinen Emir Nusreddin, Selçuklu zamanında Ankara’da yaşamış ve görev yapmış bir beydir. Abdülkerim Erdoğan’ın (2004) Mübarek Galip’ten aktardığına göre, 1930 yılında, Ulus’tan Bentderesi’ne inerken dolmuş duraklarına varmadan solda, eskiden Pazar olan yerde Emir Nusreddin aile mezarlığı ve yanında Emir Nusreddin tarafından yaptırılmış Ördekler Mescidi bulunuyormuş. Bugün bu yapı ve mezarlık yoktur. Ankara halkı, Şeyh İzzeddin türbesinin bahçesindeki sahipsiz mezarın Seccade Sultan’a ait olduğunu kabul etmektedir. Mezarın başındaki kitabe bir başka mezardan, belki de Emir Nusreddin mezarlığından buraya getirilmiştir.

Gül Baba Türbesi

Gül Baba 1

Bentderesi’nden Hacı Bayram’a doğru çıkan Hacı Bayram Caddesi’nin Ahi Yakup Mescidi önüne geldiğinde Çeşme Sokak’a ayrılan kavşağının içerisinde kalmıştır. Ankara halkı tarafından “Gül Baba” olarak bilinen kabirin kitabesi olmadığından kime ait olduğu bilinmemektedir. Ancak bulunduğu yerin Ahilerin ilk yerleşim yerlerinden olması ve Ahi Yakup Mescidi haziresindeki kabristana yakın olması nedeniyle Ahi büyüklerinden birisi olabilir.

Ahi Tura Mescidi

Ahi Tura Mescidi 1 Ahi Tura Mescidi 5

Hacı Bayram Camiinin güneydoğusundaki küçük Eti Sokak içerisinde, aslı değişmiş, sade küçük bir mahalle mescididir. Kitabesi olmayan Ahi Tura Mescidinin vakfiyesi bilinmemektedir. 1530 tarihli Tapu Tahrir Defterinde “Ahi Tura Mahallesi Mescidi” şeklinde olduğundan mescidin yapılışı XV inci yüzyıla tarihlenebilir. Mescidin duvarları taş temel üstüne ahşap hatıllı, kerpiç örgüdür. Çatısının kuzeydoğu köşesindeki ahşap minare sonradan eklenmiştir. Abdülkerim Erdoğan (2004), mescidin karşısındaki evin içinde ve kullanılmayan bir mekânında kitabesi olmayan bir mezar bulunduğunu, bu mezarın Prof. Dr. Hikmet Tanyu’nun daha önce yazmış olduğu Ahi Turan Dede’ye ait olabileceğini yazar. O tarihte merdivenlerle çıkılan Eti Sokağın Eti Zafer Sokaktan ayrıldığı sol köşesinde kitabesi alınmış bir çeşmeyi de resmetmiştir.

Balaban Mescidi

Balaban mescidi

Ulus’tan Bent Deresine inerken sol tarafta, Kutlu Sokak’ta meyilli bir araziye yapılmış olan basit bir mahalle mescididir. Çatısında ahşaptan bodur bir minaresi vardır. Kerpiç örgülü duvarları ahşap hatılla desteklenmiştir. Mescidin tavanında yazı ve bitkisel süslemeli bir yuvarlak göbek vardır. Ahşap minberi yenidir. Esasen mescidde sadece mihrap orijinal olarak kalmıştır. Kitabesi ve herhangi bir tarihi belge olmayan mescid mihrabına göre XIV-XV inci yüzyıllara tarihlenebilir.

Debbağhane (Tabakhane) Pazarı

Ankara’ya ilk gelen (1240) Ahiler debbağ (tabak, deri imalatçısı) olup Hacı Bayram Tepesi’nin güneye bakan yamacında Bent Deresi denilen yerde, dere kenarında yerleşmişlerdir. Debbağların imal ettikleri derileri pazarladıkları “Debbağhane Pazarı” olarak tanımlanan Arasta’nın da burada olduğu anlaşılmaktadır.

Debbağhane (Tabakhane) Camii

Tabakhane Camii, 1428 tarihli vakfiyesine göre, XV inci yüzyılın ilk yarısında Kadı Necmeddin tarafından yaptırılmıştır. 1530 tarihli tahrir defterinde ise Ahmet Çelebi Camii olarak kayıt edilmiştir. Bent deresinde bulunan cami çatılı, sade bir yapıdır. Duvarları taş temel üstüne kerpiç örgüdür. Son cemaat yeri yoktur. Halen kuzeydoğu köşede minaresi bulunmakla birlikte, esas minaresinin kaidesi güneybatı köşede yer alır. Boyuna dikdörtgen planlı caminin kuzeyde iki alt ve bir üst, doğu ve batıda üç alt iki üst pencere, güneyde iki penceresi vardır.

Tabakhane Cami Tabakhane Isfahani mescidi 1

(Soldan sağa)Tabakhane cami ve Isfahani mescidi

Isfahanî Mescidi

Kitabesi olmayan Seyyid[9] Yusuf Isfahanî oğlu Şeyh el-hac Abdülkadir Isfahani mescidinin yapılış tarihi 1428 tarihli vakfiyesine göre belirlenmiştir. Hacı Bayram-ı Veli’nin halifelerinden olan Abdülkadir Isfahani’nin vakfiyesinde Hacı Bayram-ı Veli şahit olarak bulunmaktadır. Bent deresinde, Tabakhane Caminin yanında bulunması nedeniyle, genellikle onun ismiyle anıla gelmiştir. Düz bir alanda bulunan mescidin altında bodrum katı vardır. Boyuna dikdörtgen planlı, çatılı küçük bir yapıdır. Ön cephede kesme taş ve tuğla, diğer cephelerde iri moloz taş kullanılmıştır. Kapı üzerinde kalmış bir mavi çini parçasından ve sağ pencerenin kemeri arasındaki “Mülk Allah’ındır” yazılı sarı çiniden ön yüzün zamanında çinilerle bezeli olduğu anlaşılmaktadır. Mescidin ahşap tavanı sadedir.

[9] Seyyid, kelime olarak “efendi, bey, ileri gelen, baş” anlamlarını taşır. İslam tarihindeyse soyu Hz. Hüseyin yoluyla Hz. Muhammed’e ulaşan kimseleri tanımlayan Arapça bir sıfattır. Peygamberimiz de “Seyyidü’s Sakaleyn” (iki alemin efendisi), “Seyyidül En’am” (yaratılmışların en büyüğü), “Seyyidül Enbiya” (peygamberlerin efendisi) gibi sıfatlarla nitelendirilmiştir. Emeviler döneminde yaratılan baskı ve zulümden dolayı Horasan, Isfahan ve Türkistan dolaylarına göç eden seyyidler, XIII. Yüzyıl başındaki Moğol istilası nedeniyle, belki de Ahiler ile birlikte (benim yorumum), Anadolu’ya gelip yerleşmişlerdir. Osmanlılar döneminde, seyyidler için “Nakıb-ül Eşraf” makamı kurulmuş ve diğer insanlardan ayıran “emir sarık” denilen yeşil renkli sarık sarmalarına izin verilmiştir (Erdoğan, 2004).
A. Vedat Oygür
Dr. Jeoloji Müh.  
Ankara, İlk Yayım: 11/01/2015; Gözden Geçirme: 01/7/2017

 İleri okuma için öneriler:

  • Hacı Bayram-ı Velî, Yusuf Ekinci, Akçağ Yayınları, 2013.
  • Cumhuriyet’in Ütopyası: Ankara; Funda Şenol Cantek, Ankara Üniversitesi Yayınları, 2012.
  • Antik Ankara; Haluk Sargın, Arkadaş Yayınları, 2012
  • Anadolu’yu Aydınlatan Işık Hacı Bayram-ı Velî, Abuzer Kalyon, Akçağ Yayınları, 2012.
  • Anadolu Tanrıları; Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir), Bilgi Yayınevi, 2010
  • Başka Kent Ankara; Feridun Büyükyıldız, Phoenix Yayınları, 2008
  • Osmanlıda Ankara, Abdülkerim Erdoğan; Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Tarihi ve Kültürü Dizisi 2, 2007: http://www.ankararehberi.com/Ankara-PDF/Osmanli.pdf
  • Manevi Mimarlarıyla Ankara, Abdülkerim Erdoğan; Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Tarihi ve Kültürü Dizisi 5, 2007.
  • Ankara Tarihi I-II, Avram Galanti; Çağlar Yayınları, 2. Basım, 2005.
  • Unutulan Şehir Ankara, Abdülkerim Erdoğan; Akçağ Yayınları, 2004.
  • Burası Ankara, Nejat Akgün; Ankara Kulübü Yayınları, 1996.
  • Ankara’da Türk Devri Yapıları, Gönül Öney; Ankara Üniv. Dil Tarih ve Coğrafya Fak. Yayınları, No: 209, 1971.
  • Ankara’da Augustus ve Roma Mabedi, M. Schede; İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 1936.

“Ankaramızı Tanıyalım” dizisinin önceki makaleleri:

1- Çağlar Boyu Ankara

Yazarın diğer konulardaki blogları:

1- Sürdürülebilir Madencilik
2- Bitmeyen Yolculuk
3- Gezginin Not Defterinden

ANKARA’NIN AKROPOLİSİ: HACI BAYRAM TEPESİ” için 3 yorum

  1. Ali Vedat Bey çalışmanız teşekkür ederim. Emeğinize sağlık. Yazıda dikkatimi çeken bir husus var. Hacı Bayram’ın müderrislikten ayrılarak tasavvufa yöneldiği bilgisi pek çok kaynakta mevcut.

    Ancak “Augustus Tapınağının büyük salonunun (Cella) 10 odaya bölünmesiyle ortaya çıkan “Ak Medrese”de müderrisliğe (yüksek eğitim vermeye) başladığını” yazmışsınız. Bu bilgiye ilk defa denk geliyorum. Bununla ilgili kaynak tavsiyesinde bulunursanız, daha fazla bilgi sahibi olmak isterim.

    Beğen

    1. Sayın Yiğit, öncelikle ilginiz için teşekkür ederim. Kaynaklarda, Hacı Bayram’ın Şeyhi Somuncu Baba’nın (Hamidüddin-i Aksarayî)1412 yılında vefat etmesi üzerine Ankara’ya dönerek dergahını August Tapınağı yanında kurduğu belirtilmektedir. Yusuf Ekinci (Hacı Bayram-ı Velî, Akçağ Yayınları, 2013, sf. 36), August mabedi yanındaki bu dergahın “Ak Medrese” adıyla bir eğitim kurumu olarak sonra da kullanılmış olduğunu yazmıştır. Oysa biliyoruz ki Ak Medrese, yanında değil August Tapınağı kalıntısı içerisindedir. Kanımca, yazarlar, bir İslam büyüğünün dergahını bir Pagan tapınağında kurmasını kabul edemediklerinden böyle yazmışlardır. Abdülkerim Erdoğan (Manevi Mimarlarıyla Ankara, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Tarihi ve Kültürü Dizisi 5, 2007, sf. 83), “Ogüst Mabedi’nin içine yaptığı Ak Medrese’de ilim taliplerine eğitim yaptırır” diye yazmıştır.

      Beğen

Yorum bırakın