Roma Ankarası’ndan Günümüze Kalan

Roma Tarihinde Ankara’nın Yeri

Frig Kralı Midas (MÖ 750-695) tarafından kurulduğu söylenen Ankara’nın bu devirde adı, Frigler yazılı bir belge bırakmadığından kesin olarak bilinememektedir (Temizsoy ve diğ., 1996). MÖ 334-333’de Büyük İskender tarafından Makedonya topraklarına katılmış ve ardından MÖ 278-277’de Galatların[1] başkenti olmuştur. Galatların ise kent için Ankyra (“Anküra” olarak okunur) adını kullanmış olduğu sanılmaktadır; çünkü onların da yazılı belgeleri yoktur ve sonraki Helenistik dönem tarihçileri Galatlar’dan söz ederken bu adı kullanmışlardır. Helence’de “Αϒχυρα/Ankypac” yazılır, “Anküra” olarak okunur ve Latince’de “Ankyra /Ancyra[2] yazılır, “Anküra/Ankira” olarak okunur. Friglerden beri süre gelen gemi çıpası ise her antik devirde, kentin simgesi olarak korunmuştur (Erzen, 2010) (Şekil 1).

[1] Galatlar, MÖ 278-77’de Anadolu’ya geçen Galya kabilelerine Romalıların verdiği addır (Bkz. ÇAĞLAR BOYU ANKARA). Ankara’yı başkent yaparak yerleştiklerinden Ankara çevresine Galatya denmektedir.
[2] Roma dönemindeki Latince’de /c/ ve /k/ harfleri “k” sesini vermekte ve o devirdeki Ankara’nın yazılışında uzmanların yayınlarında bir uyum görülmemektedir. Hatta Kadıoğlu ve Görkay, 2007 ve 2012 yılı makalelerinde “Ankyra” olarak yazmış iken 2011’de Ancyra olarak yazmışlardır.

Roma Ankypac sikkesi 2Ankypac gemi çıpalı Roma sikkesi

Şekil 1- (solda) Üzerinde “MHTROΠOΛΕΩΣ ANKYPAΣ” (Helence: Metropolis Ankyra) yazan Roma dönemi sikkesi (Anadolu Medeniyetleri Müzesi (AMM)-Çağlar Boyu Ankara Sergisi, 68 nolu sikke) ve (sağda)Roma dönemi gemi çıpalı “ANKYPAΣ” sikkesi (Roma imparatoru Gallianus dönemi, MS 253-268) (AMM-Çağlar Boyu Ankara Sergisi, 1 nolu sikke)

Romalı Konsül G. Manlius Vulso, Roma’nın müttefiki Bergama Krallığını yenerek Hellas’a (Antik Yunan) giren Selefki[3] Kralı III. Antiokhus’u Sipylos Magnesia’sında (Manisa) MÖ 190’da yendikten sonra onların ordusunda Roma’ya karşı savaşan Galatları cezalandırmak üzere MÖ 189 yılında Ankyra savaşında[4] Galatları yenerek kendi bölgelerinde kalmak koşulu ile onları Bergama Krallığının yönetimine bırakmıştır (Arslan, 2000, sf. 92-108). Pontos Kralı Mithridates Eupator’un MÖ 88’de Küçük Asya’yı[5] (Anadolu) istila etmesi üzerine Romalılar, Pontos Krallığını yenerek Anadolu’ya egemen olmuşlar ve MÖ 59’da, bütün Küçük Asya topraklarının yönetimini Galat Kralına bırakmışlardır (Arslan, 2000, sf. 92-108). Böylece tarihte ilk kez Anadolu’nun Ankara’dan yönetilmesi başlamıştır.

[3] Büyük İskender’in Doğu Seferi sırasında, MÖ 323 yılında Babil’de aniden ölümü sonrasında Makedonya İmparatorluğu parçalanarak 4 adet Helenistik krallık oluşmuştur: Anadolu’nun Toroslar bölgesi (Kapadokya-Kilikya), Suriye, Mezopotamya, İran ve Hindistan’da Selefki (Seleukos) Krallığı (MÖ 305-64); Bergama ve çevresinde Attalid Krallığı (MÖ 283-133); Adıyaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş bölgesinde Kommagene Krallığı (MÖ 162-MS 17); Mısır’da Ptoleme Krallığı (MÖ 305-30).
[4] Ankara’nın 16 km doğusundaki Megaba Dağı’nda (Arslan, 2000) olmuştur; Mamboury (2014), Megaba’yı Elmadağ olarak tanımlar.
[5] MÖ 133’te, Romalılar Anadolu için sadece “Asya” adını kullanıyor. İmparatorluk kurulduğunda da adı Asya’dır. Klasik yazarlar ve tarihçiler hiçbir zaman “Küçük Asya” adını kullanmamışlardır. “Küçük Asya” adı, ilk kez, MS beşinci yüzyılda büyük kıtaya “Asya” dendiği zaman kullanılmıştır. Grekçe’de “doğu” anlamına gelen “Anatolia” adlamasınaysa onuncu yüzyıldan itibaren rastlanıyor. (Kaynak: “Merhaba Anadolu”, Halikarnas Balıkçısı, 2002, 7. basım, sf. 14-15)

Statue-Augustus_Roma-Prima Porta-Villa Livia 1863 bulundu_Chiaramonti Museum, Braccio Nuovo Vatikan-

Şekil 2- Augustus (Gaius Julius Caesar Octavianus)- Heykel, 1863’te Roma’da Prima Porta’daki (Birinci Kapı) Villa Livia’da bulundu. Vatikan’daki Chiaramonti Museum, Braccio Nuovo’da (Yeni Kanat) sergilenmektedir. (Wikipedia-Augustus of Prima Porta bölümünden)

Roma İmparatorluğu’nun MÖ 27’de, Augustus (Gaius Julius Caesar Octavianus (Şekil 2); yaşamı MÖ 64-MS 14 ve imparatorluk dönemi MÖ 27-MS 14) tarafından kurulmasının ardından Galatya, MÖ 25 yılında bir Roma eyaleti olarak ilan edilerek bir süre daha Galat prensleri tarafından yönetilmiştir. Galatya, MÖ 21’de Roma İmparatorluk Eyaleti[6](Provinciae Galatiae) ilan edilmiş ve Ankyra (Ankara) da eyalet merkezi olmuştur (Arslan, 2000, sf. 186). Ege kıyısındaki Pergamon Krallığı, Marmara yöresindeki Bithynia Eyaleti ve Kızılırmak doğusundaki Cappadocia Krallığı dışındaki eskiden Frigya olan Küçük Asya toprakları, Pontus da içinde olmak üzere Galatya Eyaleti yönetimine bırakılmıştır (Baz, 2012). Galatya Eyaleti’nin kuruluşunda toprakları içerisinde bulunan Pisidia (Göller yöresi), Lykaonia (Konya yöresi) ve Pamphylia (Antalya yöresi) daha sonra kurulan Lycia et Pamphylia Eyaleti‘ne; ve Cilicia (Çukurova yöresi) ise kurulunca CappadociaEyaleti‘nekatılmıştır. Doğudan gelen Part[7] tehlikesi karşısında MS 54-112 yılları arasında Galatya-Cappadocia Ortak Eyaleti oluşturulmuştur.

[6] İmparatorlukla birlikte Roma eyaletlerinden iç bölgelerde, düşmandan uzakta olanlar “senato” ve sınırda, tehlike altındakiler “imparator” eyaleti olarak sınıfandırılmıştır. Buna bağlı olarak yönetim biçimi ve kadroları da farklıdır.
[7] Part Krallığı/İmparatorluğu (Arşaklılar), MÖ 230’da Selefki’den ayrılarak kurulan günümüzdeki İran, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Irak, Türkmenistan, Afganistan, Pakistan’ı kapsayan devlet. Üçüncü yüzyılın yarısına kadar Roma’nın en büyük düşmanıydı.

Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırı ile Avrupa’daki yolların birleşme noktasında bulunan Ankara, stratejik konumu nedeniyle Roma egemenliği altında hızlı bir gelişme göstermiş ve doğudaki savaşlar sırasında imparatorlar ile ordularının dinlendikleri önemli bir askeri üs olmuştur. İlk başlarda Roma ordusunun Legio VII Claudia lejyonunun Ankara’da yerleşmiş olduğu bilinmektedir (Baz, 2012). Kapadokya Eyaleti kurulduktan sonra bu bölgenin tampon oluşturduğu düşünülerek lejyon Ankara’dan ayrılmıştır. Onun yerine yardımcı askeri birlik sınıfından Cohors II Hispanorum ve I Augusta Cyraenica görev yapmıştır.

Birinci ve ikinci yüzyıllarda en parlak dönemini yaşayan Ankara’nın gerilemesi üçüncü yüzyıldan itibaren başlamıştır. İmparator Severus Alexander’in (222-235) Pers seferi başarısızlıkla sonuçlandığı andan itibaren Roma doğu sınırlarını ve dolayısıyla Ankara’yı koruyamaz olmuştur. İmparator Valerian, doğudan gelecek tehlikeyi yok etmek isterken 257’de Partlara esir düşünce Küçük Asya istilalara ve felaketlere açık kalmıştır. İmparatorluğun zayıflaması da beraberinde yokluk ve bakımsızlığı getirmiştir. Dördüncü yüzyılın başına ait bir yazıt düşülen bu durumu açıkça belirtmiştir (Erzen, 2010). Bu yazıta göre, ismi okunamayan kişi bakımsızlıktan yıkılmış olan Polyeidus Gimnazyumu’nu (Roma Büyük Hamam spor alanı) yeniden yaptırmış, barbarlara karşı kentin duvarlarını sağlamlaştırmış ve uzun zamandır çalışmayan Kent Meclisi (Boule) yöneticiliği olan Boulagraphos makamını kabul ederek meclisi yeniden çalıştırmıştır.

Üçüncü yüz yıl ortalarında (260’larda), İmparator Gallianus döneminde Kuzey Avrupa’dan gelen Gotlar’ın, doğudan Partlar’ın ve Suriye Palmyra’da hüküm süren Kraliçe Septimia Zenobia’nın kısa süreli de olsa Ankara’yı ele geçirmesi (270) sonucunda Roma eski gücünü yitirmeye başlamıştır. İmparator Domitius Aurelianus (270-275), Kraliçe Zenobia’yı yenerek Ankara’yı geri alır (271) ve Palmyra’ya fetheder.

Roma İmparatorluğu’nun 285 yılında Batı ve Doğu Roma olarak ikiye bölünmesinin ardından 324 yılında, Khrysopolis (Üsküdar) savaşıyla Batı Roma’yı yöneten I. Constantinus (Büyük Konstantin) imparatorluğun tek hâkimi olur ve 11 Mayıs 330 günü Byzantion‘u (İstanbul) “Nova Roma” (Yeni Roma) adıyla imparatorluğun başkenti ilan eder. Artık Ankara’nın parlak günleri sona ermiştir.

Roma Ankarası

Tarihte, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri de dahil, Galatya eyaletinin başkenti olan Ankyra (Ankara) hiçbir zaman Roma İmparatorluk dönemindeki (MS ilk iki yüz yıl) kadar görkemli bir kent olmamıştır. Roma döneminden önce Ankara’nın nasıl bir kent yapısına sahip olduğu hakkında kesin bilgi yoktur. Kent, Roma döneminde içişlerinde bağımsız ve demokratik bir yapıda yönetilmiştir. Yapılan arkeolojik kazılarden elde edilen bulgulara göre, bu devirde kentin yoğun yerleşim alanı Roma Hamamı çevresindedir (Akok, 1955). Üçüncü yüzyılda, Küçük Asya’nın (Helen ve Romalıların Anadolu’yu tanımlaması) en uygar ve seçkin kentlerinden biri olan Ankara’nın imar edilmiş mahallelerinin çevresinde, ovada bir sur inşa edilmiş olabilir (Mamboury, 2014). Akok (1955), Roma Hamamı güneyindeki okul avlusunda ve Çankırı Caddesi’nin karşısında yaptığı kazılarda bu surun kalıntısını ovaya inmeden, kentin bir bölümünü dışarıda bırakacak biçimde bulmuştur.

Augustus’un Ankara’ya bu kadar önem vermesinin nedeni yolların kavşağında olmasından dolayı İmparatorluğun Doğu Politikası bakımından birinci derecede önemli olması ve Anadolu için İmparatorluk kült merkezi işlevine sahip olmasıdır. Elbette bu davranışında, Augustus’un imparator olana dek eğitimini ve askerlikteki çıraklığını Anadolu’da geçirmesinin de etkisi olmuştur.

Roma dönemi Ankara’sı hakkındaki bilgimizin önemli bir bölümü, Ankara’da bulunmuş olan MÖ 25 ile MS 337 arasındaki yaklaşık 350 yıllık bir döneme ait olan 315 adet Helence (%78) ve Latince (%22) yazıtlardan edinilmiştir (Mitchell, 2012). Bu yazıtların içerisindeki ana grubu (152 adet) mezar taşları oluşturmaktadır. Diğerleri, o dönemin Ankara aristokrasisinin üyeleri adına dikilmiş olan heykellerin kaideleri, imparatorluk yapılarına ait yazıtlar, kentin üst düzey bürokratlarıyla ilgili yazıtlar, tanrılara sunulmuş adak taşları ile eğlence, festival ve galdyatör oyunlarına ait yazıtlardır. Bu yazıtların tipik örnekleri Roma Hamamı’nda sergilenmektedir.

Roma İmparatoru Hadrianus döneminde (117-138) Metropolis (Büyük Kent) ünvanı alan kent ilk iki yüzyılda, Roma İmparatorluğu’nun üçüncü en büyük görkemli şehridir. İmparatorluk devrinde Ankara’ya, imparatorluk sarayına ait heykellerin açık alanlarda sergilenebildiği kentlere verilen “sebasteion” ve imparatorluk kültlerine yani ayinlerine izin verilen kentlere ait “neokoros” sanları da verilmiştir. Sebaste unvanı İmparator Augustus ile ilişkili olup ondan sonrakilerin hepsi Augustus unvanını kullandığından İmparator anlamına gönderme yapmaktadır. İmparator kültü için kurulan tapınağın harcaması kent tarafından yapılmaktadır. Yazıtlarda Ankara’nın iki kez Neokoros olduğu belirtilmekte olup bunlardan ilki Augustus ve diğeri Valerianus veya Gallianus tapınaklarıdır (Erzen, 2010). Ankara sikkelerinde her iki tapınak ayrı ayrı gösterildiği gibi bir sikkede her iki tapınağın çizimi birlikte görülmektedir.

Kentin adı, İmparator Nero (Neron) Claudius Caesar Augustus Germanicus (54-68) zamanında resmî belgelerde “Tektasagon Neocoros Lamportante Metropolis Sebaste Ankyra” olarak geçer. Ankara adının ilk sözcüğü kentin Galatların Tektasagon kabilesinden geldiğini gösterir. Lamportante en parlak, şanlı anlamına gelmekte olup Roma senatosunun ünvanıdır. Marcus Aurelius Antoninus Caracalla (211-217) döneminde, imparatorun adına atfen ismine “Antoninania” eklenir ve “Tektasagon Neocoros Lamportante Metropolis Sebaste d’Antoninania Ankyra” olur. Ankara’ya, bir bağımsız kent olarak kendi sikkelerini bastırmak ve İmparatorluk ve Senato tarafından bastırılmış devlet paraları yanında bunları da kullanmak hakkı verilmiştir. Bu çağda, İstanbul, henüz Boğaz bölgesinde bir kolonidir[8] . Roma döneminde, Ankara hem askeri hem de ticari bakımdan önemli bir kenttir.

[8] Coğrafya koşulları, Ege Denizi’nden içerilere geçmeye olanak tanıyan Dardanos’a (Dardanelles-Çanakkale Boğazı) bir kale kent kurulmasını öngörür. Taş Devri sonu ve Tunç Çağı eşiğinde (MÖ 3000’ler) Troya kurulur. MÖ 1200’de Troya görkemli ve zengin bir kenttir. Akalar’ın önderlik ettiği Grek kavimleri kenti yerle bir ederler. Byzantium (İstanbul), MÖ 800’de kurulmaya başlanan küçük bir yerleşimdir. Büyük İskender, Asya seferi sırasında kenti ziyaret eder ve Atena Tapınağı kalıntısında tanrılara kurban kestirir. Ömrü yetseydi, burada tasarladığı kenti kuracaktı. Büyük Sezar da kente gelir; fakat sekizinci Troya’yı kurmak İmparator Augustus’a nasip olur. Doğu Roma‘nın kuruluş aşamasında Büyük Konstantin, belki de Roma’dan devraldığı bir düşünceyle, sonradan Bizans adını alacak olan devleti Troya’da kurmaya başlar. Sonradan her nedense vaz geçip İstnbul’a gider. (Kaynak: “Merhaba Anadolu”, Halikarnas Balıkçısı, 2002, 7. basım, sf. 17-22)

Sınırları Toroslar’dan Pontus’a kadar uzanan Galatya eyaletinin başında Ellatharkhis (baş, reis) vardır (Erzen, 2010). Hangi milliyetten olursa olsun Roma’nın doğu eyaletlerinde oturan bütün eğitimli, halkın üst katmanından olan kişilere “Helen” (Ellas) dendiğinden bu ad “Helenlerin Başı” anlamına gelmektedir. Galatya’daki bağımsız kentler birliğini anlatan Koinon Galaton denilen genel meclis her konuda Roma’ya karşı sorumludur. Birliğe dahil her kentin temsilcisi olarak gönderilen bu meclisin üyelerine Galatarkhis denir.

Cumhuriyet devrinde Senato tarafından Prokonsul unvanıyla her eyalete bir vali bir de kral naibi gönderilirdi (Erzen, 2010). Bunlar, bütün sorumluluğu üzerlerine alarak eyaleti yönetirlerdi. İmparatorluk devrinde, büyük askeri birliklerin bulunduğu bütün imparator eyaletlerinin prokonsulü Augustus olduğundan buralara Laegatus Augusti Propraetore (ya da kısaca Praetore) unvanıyla imparatorun elçisi, vekili (legatus) gönderilirdi. Roma’daki konsüllerden birisi görev süresini doldurunca birinci sınıf valilik olan Ankara’ya atanır (Baz, 2012). Diğer senato eyaletlerinin yönetimiyse Cumhuriyet devrindeki gibiydi. Yani İmparator’un ve Senato’nun eyaletleri birbirlerinden ayrıydı. Galatya’nın başkenti Ankara da doğrudan İmparator’a bağlı olan önemli bir eyaletti. Eski konsül düzeyindeki valinin eski vali düzeyinde üç yardımcısı olduğu sanılmaktadır (Baz, 2012). Bunlardan iki tanesi askeri ve birisi de adli işlerden sorumludur. Mali işlerin sorumlusu olan Procurator (hazinedar) da Roma hiyerarşisinde en yüksek soylu sınıf olan “atlılar” sınıfından üst düzey yöneticidir. Yazıtlardan Ankyra Procurator’unun yanındaki görevliler olarak askerlik hizmetini tamamladıktan sonra yöneticinin yanında idari göreve atanan Benephikiarius, eyalet yazı işlerini yöneten Cornicularius ve maliye kaleminde görevli Tabularius olduğunu öğreniyoruz.

Roma döneminde Ankara nüfusunun yüz bini bulduğu çeşitli kaynaklarda yer akmaktadır ki bu sayıya, ancak Yirminci Yüzyılın ilk yarısında tekrar ulaşabilmiştir. Ankara’nın en gelişmiş olduğu ilk iki yüzyılda kentte 12 semt (Phylle, Fülle) vardır. Bu mahallelere göre kent, Kale’den başlayarak Bentderesi-Tabakhane’den Hacı Bayram Tepesi ve çevresini merkez alarak güneyde İncesu ve batıda ise Dışkapı’ya kadar yayılmaktadır. Bunlardan ilk beşi Roma öncesinde gelişmiş olup Kale yöresindeki ilk üçü Galat ve diğer ikisi Frig adı taşımaktadır. Çankırı Kapı yöresindeki altıncı ve yedinci semtler Augustus döneminde, sekiz ve dokuzuncu semtler Claudius tarafından Kale’den uzakta, onuncu Nerva ve son iki tanesi ise Yenişehir’e doğru olup Hadrianus dönemine aittir. Var olan bütün fülleler tarafından diktirilmiş olan ikinci yüzyılın birinci yarısına ait bir kitabeden okunanlara göre, semtler sırasıyla şunlardır (Erzen, 2010): 1) Maruragene (Kale içi), 2) Pakalene (Kalenin batı yamacı), 3) Menorizeiton (Tanrı Men adına ayin yapan cemaat anlamına geldiğinden Men Tapınağı’nın bulunduğu Hacı Bayram ile Pakalene füllesinin arası olabilir), 4) Hieromene (Kalenin güney yamacı), 5) Dios Trapezon (Tanrı Zeus adına ayin yapan cemaat anlamında), 6) Sebaste (Augustus’a armağan edilmiş unvan olduğundan kentin o zamandaki yeni yerleşim yeri Augustus Tapınağı ile Çankırıkapı arası olabilir), 7) Zeus Taenos (Anadolu’nun gök tanrısı Zeus Taenos Tapınağı’na ait bir yazıt taşıyan sütun Kale’deki Arkeoloji Deposu’nun altında bulunduğundan Anadolu Medeniyetler Müzesi’nin bulunduğu yöre olabilir), 8) Claudia Atheneia (bu semtin oluşturulmasında ve bazı binaların yapılmasında para yardımı yapan kentin soylu ve zengin sınıfından bir kadın olmalıdır, soyadına göre İmparator Claudius devrinde, birinci yüzyılın ilk yarısında Roma vatandaşı olmuştur), 9) Hiera Boulaia (kent meclisinin adını taşıyan semt olduğundan olasılıkla tabakhane denilen Bentderesi’nde olmalıdır), 10) Nerva (Birinci yüzyılın sonunda İmparator Nerva devrinde oluşturulmuş olmalıdır), 11) Nea Olympias (İmparator Hadrianus’un Olympias unvanı ile anıldığını belirten yazıt ve sikkeler bilindiğine göre bu semt Hadrianus devrinde, ikinci yüzyılın ilk çeyreğinde kente eklenmiş olmalıdır), 12) adı bilinmiyor (İmparator Hadrianus devrinde oluşmuş olmalıdır).

Bu fülle’lerin başında semt başkanı denilen Phylarcos bulunur (Erzen, 2010). Bu kişiler semtin güvenlik ve belediye işlerinden sorumludur. Semtler, halk tarafından seçilen ve belediye adına tüm kararları alma yetkisine sahip olan Demos veya Boule denilen meclisle iç işlerinde bağımsız ve demokratik olarak yönetilirler.

Ankara kent yönetimindeki önemli görevliler şunlardır (Erzen, 2010): Synarkhia hükümeti temsil eden en yüksek kurul olup üyelerine Arkhon denir; Eirinarkhis güvenlik amiri, Arkhiereys baş rahip, Sebastophantis İmparator Augustus kültü için Augustus Tapınağı’nda görevli rahip, Agoranomos pazar yeri sorumlusu, Astynomos her semt için bir tane olup yolların sorumlusu, Boulagraphos Kent Meclisi üyelerinin sorumlusu olup üyeleri çıkarmaya ve almaya yetkili, Politographos kent halkı listesinin ve hemşehrilik kaydının sorumlusu, Agonothetis tiyatro ve festival sorumlusu. Bu görevleri yapanlar gönüllüydü ve para almadan, yapılan harcamaları da kendileri karşılayarak çalışırlardı. Bu nedenle, kent halkı tarafından kendilerine bir şükran ifadesi olarak bu kişilerin heykelleri kentin önemli yerlerine dikilir ve kendilerine “Philstimos” (şerefi seven) unvanı verilirdi.

Alt yapıya önem veren Romalılar kente Elmadağ’dan (o devirdeki adıyla Megaba) su getirmek için pişmiş topraktan yapılmış künklerden oluşan kanallar döşemişlerdir.

Mil taşı-Hadrianus dönemi 122-23-AMM DSCN2246

Şekil 3- Bir mil taşı – Hadrianus dönemi 122-23 (AMM)

Roma, yol yapımına ve bakımına çok önem vermiştir. Yolun genişliği 6,5 m olup belirli mesafelerde at değiştirme istasyonu (mutatio) ve gece konaklama yeri (mansio) bulunur. Yol boyunca, her 1485 metrede (Roma mili) bir, imparatorun ve valinin adıyla birlikte yol hakkında bilgi içeren mil taşı dikilir (Şekil 3). Bugüne kadar bulunan mil taşlarındaki bilgilerden Ankara’nın çevresine sekiz yol ile bağlı olduğu bilinmektedir (Erzen, 2010): 1) Batı yolu (Lagonia-Beypazarı ve Juliopolis-Çayırhan’dan Nikaea-İznik ), 2) Kuzeybatı yolu (Klaudiopolis-Bolu ve Keretia Flaviopolis-Gerede’den Nikomedia-İzmit), 3) Güneybatı yolu (Pessinus-Sivrihisar ve Dorylaeion-Eskişehir’den Pergamon-Bergama; ve Apamea-Dinar’dan Sardes-Salihli), 4) Kuzey yolu (Gangra-Çankırı’dan Sinope-Sinop), 5) Kuzeydoğu yolu (Actoriziacum-Kalecik’ten Amasia-Amasya ve Pontika/Komana-Tokat), 6) Doğu yolu (Tavium-Yozgat, Büyük Nefes’ten Sebastea-Sivas), 7) Güneydoğu yolu (Parnassos-Şereflikoçhisar’dan Kaisareia-Kayseri ve Melitene-Malatya), 8) Güney yolu (İkonium-Konya ve Tarsos-Tarsus’tan Antiocheia-Antakya). Bu yolların tümünün kente nerden girdiği söylenemese de en azından kuzeybatı yolunun, bugün, Çankırıkapı olarak bilinen ve aşağı yukarı kente Roma Hamamı yanındaki sütunlu caddenin bulunduğu yerden girdiği tahmin edilebilir (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

Kentin mezarlığı, bugünkü Ankara Garı ve DDY Genel Müdürlüğü çevresindedir. Ayrıca Altındağ, Ziraat Fakültesi, Maltepe ve Anıt Kabir’in bulunduğu yerde de mezar ve mezar taşları bulunmuştur.

Kentin Sosyal Yapısı ve Yaşam

Antik Ankara gibi İç Anadolu’da, sırasıyla, Frig, Galat, Helen ve Roma egemenliği olmuş, bu halklar birlikte yaşamayı sürdürmüş ve kültürleri üst üste binmiştir. Mülk zengini Galat beyleri, Romalı yöneticilerle birlikte aristokrat sınıfı oluşturmaktadır. Friglerde olduğu gibi, Ankara’da Galat dilinde yazılmış hiç belge bulunamamıştır. Galatlar kendilerinden daha uygar olan Helenlerin dillerini, geleneklerini ve tanrılarını benimsediler. Ankara halkı evlerinde belki Galat dilini (Keltçe) kullanıyor fakat sokakta Helence konuşuyor ve yazıyordu. Roma yönetimi de Latinceyi sadece resmi yazışmalarda kullanıyordu. Roma döneminde Ankara’da, herhalde, Latince konuşanlar sadece Romalı bürokratlar ve subaylardı (Mitchell, 2012).

Galatlar, kendilerinden önceki halkla karıştıkları için saf bir ırk oluşturmadılar. Zamanla Galat isimleri yerine Helen ve Roma isimleri kullanmaya başladılar. Galatların, MS II nci yüzyılın sonuna doğru kent halkının arasında eriyip kaybolduğu düşünülmektedir. Helenistik dönemde, Bizans’a kadar (337), Galatya’da halk arasında Keltçe konuşulur, resmi dil ise Helencedir.

Augustus Tapınağı’nın sol yan duvarındaki dar kısmın dış yüzünde bulunan 11-33 yıllarına ait bir kitabede, aslen Roma vatandaşı olan 4 vali ve tapınakta görevli 22 rahip sayılmaktadır (Erzen, 2010). İsmi okunabilen rahiplerden sadece dördü Romalı ismi taşımakta olup diğerlerinden yedisi Galat, altısı da Helenistik isimlerdir ve biri de Frig’dir. Aslanhane Camisi yakınındaki 101-102 yıllarına ait bir evin iç duvarında yer alan bir başka kitabede geçen 87 aileden 62’si Roma vatandaşlığını almış ve bu ailelerden sadece yedisi Galat kökenli ve 18’i Anadolulu Helendir (Erzen, 2010). 160-170 yıllarına ait bir başka yazıttaki 43 ailenin 37’si Roma vatandaşlık hakkına sahiptir ve bu kitabede Galat ismi taşıyan aile yoktur (Erzen, 2010). Buna karşın bu kitabedeki 6 aile, hâlâ, eski Anadolu isimlerini taşımaktadır. Birinci yazıttaki isimler 16 aileye karşılık gelmekte olup bunların % 44’ü Galat iken yaklaşık 70 yıl sonraki ikinci yazıtta yer alan ailelerin sadece % 8’i Galat kökenlidir ve 70 yıl sonraki üçüncü yazıttaysa hiç Galat ailesi yoktur.

Antik dönemde anneye dayalı bir hukuk sisteminin geçerli olduğunu yazıtlarda yer alan soylu ailelerin adlarından anlamaktayız (Erzen, 2010): Friglerden gelen Amamos, Dadeus, Mommon, Sagaris, Susia ve Kapadokya’ya ait Bagadonike gibi. Soy ve erkek isimleri annenin adına gönderme yapılarak sürdürülmektedir.

O dönemde kentin yaşamında önemli yer tutan olayların başında festivaller, tiyatro ve yarışmalar geliyordu.

Galatlar, sert peynir üretip başka kentlere de ihraç ederlerdi. Sütü, taze incir yaprağıyla mayalayarak yoğurdu daha o zamandan biliyorlardı.

Kültler ve Tanrılar

Roma dönemi Ankara’sının dinsel yaşamında egemen olan paganizmin çok sayıdaki tanrıları ve Augustus’tan itibaren de tanrılaştırılmış imparator kültleri (tapınma törenleri) önemli bir yer tutar. Ankara, Frig, Galat ve Lidya[9] dönemlerinden kalan kentte yaşayan bütün kültürel ve dinsel ögeleri birleştiren bir yapının başarılı bir merkezi olmuştur. Galatların benimsedikleri Anadolu tanrılarına, Kibele ve Men gibi, Helen tanrıları da eklendi. Roma dönemi Ankara’sı da yerel gelenekleri koruyarak bu tanrıları benimsedi (Boyana, 2012). Ankara valisi (130-137) Julius Saturninus tarafından bastırılmış olan bir sikke bu çoklu kültürün ve inancın en güzel kanıtıdır (Erzen, 2010). Helence basılmış olan sikkenin (130) ön yüzünde İmparator Hadrianus’un sevgilisi Klaudiopolis’li (Bolu) Antonioos resmedilmiş iken arka yüzünde ayakta duran Frig başlıklı Tanrı Men elinde Ankara’nın simgesi gemi çıpasını tutarken görülmektedir (Şekil 4).

[9] Yanlış bir şekilde Batı Anadolu’nun yerli devlet ve halkları Helen olarak adlandırılmaktadır.

Men ayakta sikke

Şekil 4- Frig başlıklı Men ayakta gemi çıpası tutan Roma sikkesi (AMM-Çağlar Boyu Ankara Sergisi, 36 nolu sikke)

Aziz Paul’ün, irinci yüzyılın ilk yarısında, halkı Hristiyanlığa davet için iki kez Ankara’ya gelmesi (Aydın ve diğ., 2005, sf. 103) ve ilk Ankara Hristiyanlarının çabaları kısa zamanda yayıldı ve kent, neredeyse muhafazakâr derecede Hristiyan oldu. Aziz Paul’ün, pagan ve Yahudi Ankaralıları Hristiyan dinine çağrısı İncil’de “Galatyalılara Mektup” başlığıyla yer almaktadır.

Roma döneminde halkın tapındığı tanrılar ve kültler yazıtlardan derlendiği kadarıyla listelenmiştir (Erzen, 2010).

1) Halkın Tapındığı Tanrılar

Zeus Tavianus: Galatların Trokme kabilesinin yerleştiği Tavium (Yozgat-Büyük Nefes) kentinin baş tanrısı olup yazıtlarda Galat adlamasıyla Taenos olarak geçmektedir. Sikkelerde, elinde asa ve şimşek olduğu halde tahta oturmuş olarak resmedilmiştir. Roma’dan önce Anadolu’nun gök tanrısı olup Jupiter Dolihenos adıyla bütün Roma İmparatorluğuna da yayılmıştır. Roma devri yazıtlarından, Kale yakınında, günümüzdeki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin bulunduğu yörede[10] bir Zeus Tavianus semti (fülle) olduğu bilindiğinden tapınağı da burada olmalıdır. Lidyalı (Manisa’lı olduğu düşünülür) gezgin-coğrafyacı Pausanias (MS 2. Yy), Periegesis tes Hallados (Helen Ülkesinin Tasviri) adlı 10 ciltlik eserinde, kentin simgesi çıpayı (Ankhor) Ankara’daki Zeus Tapınağı’nda gördüğünü yazar. Değişik Roma dönemlerine ait çok sayıdaki Ankara sikkesinde Zeus görülür.

[10] Mübârek Galib (1996, sf. 55), “yanmış bedesten civarında Roma döneminden kalma ve enkazı halen duran güzel bir harabe vardır” biçiminde yazmıştır.

Men: Frigyalıların ay tanrısı olup Ankara’nın baş tanrısıdır. Roma’ya Uranios adıyla geçmiştir. Kazılarda, omuzunda ay ile betimlenmiş Men büstü bulunmuştur. Augustus Tapınağı’nın Men Tapınağı üzerine yapıldığı bilinmektedir. Bu tapınak ve Men Ankara sikkelerinde resmedilmiştir (Şekil 5).

Men tapınak-AMM 32_DSCN1241 -2 Kibele kapısında Men tapınak altın yüzük_edited

Şekil 5- (Solda) Men Tapınağı kapısında Tanrı Men’in durduğu Roma sikkesi-Tapınak alınlığında AY-YILDIZ görülüyor (Trajan dönemi, 98-117 AMM-Çağlar Boyu Ankara Sergisi, 32 nolu sikke) ve (sağda) Men Tapınağı kapısında Ana Tanrıça Kibele duran Helenistik dönem altın yüzük (AMM-Çağlar Boyu Ankara Sergisi, Gordion buluntusu)

Kybele: Vahşi doğaya ve doğurganlığa egemen olan Anadolu’nun ve Ankara’nın baş tanrıçasıdır. Friglerde, Ana Tanrıça’nın merkezi Sivrihisar yakınındaki Pessinus (şimdiki Ballıhisar) kentinde idi. Bergama kralları, burada, Kibele için gören herkesi hayran bıraktıran çok heybetli bir tapınak yapmışlardı (Şekil 5).

Asklepios: Aslında Anadolu’nun en eski halkının bir yer tanrısı iken sonradan sağlık dağıtan bir tanrıya dönmüştür. Yazıtlardan Ankara’da bir kültü olduğu ve adına şenlik yapıldığı anlaşılmaktadır. Ankara sikkeleri üzerinde de yer almaktadır. Çankırıkapı’daki Büyük Roma Hamamı’nın Asklepios adına yapıldığı bilinmektedir.

Demeter: Ankara yazıtlarında adı geçen, sikkeleri bulunan ve bir kültü olan Demeter bir yer ve hububat tanrıçasıdır. Bir yazıtta Demeter rahip heyetinden söz edildiğine göre bir de tapınağı olmuş olmalıdır.

Dionysos: Anadolu’nun çok eski bağ bozumu tanrısı olup antik tiyatro Dionysos kültünden ve şenliklerinden doğmuştur. Yazıtlardan Ankara’da bir kültü, adına düzenlenen şenlikler, bu şenliklerde görev alan oyuncular ve kültü için ölünceye kadar atanmış rahipler olduğuna göre, Dionysos adına bir de tapınak olmalıdır.

Artemis, toprak ve bereketi simgeleyen avcı tanrıçave Athena, aklın, sanatların ve savaşın tanrıçasıadına Ankara’da çok eski bir kült olduğu, her yıl şereflerine birlikte düzenlenen şenliklerde iki tanrıçanın çok eski ağaç kült heykellerinin törenle Ankara’daki bir göle götürülüp yıkandıkları yazıtlardan bilinmektedir.

Tykhe kader ve şans tanrıçası olup özellikle kentlerin koruyucusudur. Bir yazıttan öğrenildiğine göre, bir baş rahip yönetiminde rahipler heyeti ve kültü bulunduğundan bir tapınağı da olduğu sonucuna varılabilir.

Serapis, iyileştirici tanrı, Firavun I. Ptolemaios tarafından Mısır’a götürülen bir Anadolu tanrısıdır. Ankara yazıtlarında Zeus Serapis ve Serapis Helios olarak ikili isimlerle anılmıştır. Roma imparatorları Antoninus ve Kommodus’un kazandıkları zaferlerden sonra Ankara Halk Meclisi tanrının heykellerini dikmiştir. Bir yazıtta, Mısırlı bir rahibin Serapis tapınağında görevli olduğu belitilmiştir. Mısır tanrıçası olan İsis’in de Serapis ile birlikte Anakara’da kültü olduğu ve sikkelerde resmedilmiş oldukları bilinmektedir.

Apollon (gençlik, müzik ve kehanetin tanrısı), Hermes (haberci tanrı), Helios (güneş tanrısı) ve Herakles (kahramanlığın simgesi tanrı) de sikkelerde yer aldığından ayrıca yazıtlarda isimlerine rastlandığından Ankara’da kültleri olmalıdır.

2) İmparator Kültleri

Julius Caesar öldükten sonra, Senato tarafından tanrılar arasına karıştığının kabul edildiği bildirilmiş ve heykeli Venüs tapınağına konulmuştur (Erzen, 2010). Sezar’ın manevi oğlu olan Augustus’un Senato tarafından tanrı derecesine yükseltilmesi ilahi bir babaya sahip olduğundan daha kolay olmuştur. Ankara’daki Augustus Tapınağı’nın duvarında bulunan yazıtta “Tanrılaşmış Augustus’un Yapmış Olduğu İşler” sayılmıştır. Bundan sonra, bütün Roma imparatorları bu ayrıcalığı kullanmışlar ve imparator kültünde, kendilerine tanrılara has dinsel tören düzenlenmiştir.

Roma Ankarası’ndan Günümüze Kalanlar

1834 yılında Ankara’ya gelen Fransız mimar ve gezgini Charles Texier, “Description de l’Asie Mineure de 1833 à 1837” (Küçük Asya) isimli eserinde ‘Ortalıktaki halen görülen eski kalıntılara, yıkıntılara bakılırsa Ankara, Roma kentini andıran görüntü ve zenginliğe sahip olmalıydı’ diye yazar. Ulus çevresinde, 1930-60 döneminde yapılan inşaatların temel kazılarında antik döneme ait pek çok yapının kalıntısı ortaya çıkmış ve bunların çok az bir kısmı belgelenmiş iken bunların günümüze ulaşması mümkün olmamıştır (Kadıoğlu ve Görkay, 2012). Bunlardan stadion (stadyum), nympheum (anıt çeşme) ve palatium (saray) Roma Ankarası bakımından önemli yapılardır.

Roma döneminde Ankara-Kadioglu & Görkay 2007 Plan 2 REV

Şekil 6– Roma döneminde Ankara haritası (Kadıoğlu ve Görkay, 2007, Plan 2); Açıklamalar: 1- Hacı Bayram Camisi, 2- Augustus ve Roma Tapınağı, 2a- Temenos Duvarı (Bizans 5. Yy), 3- Roma Bendi, 4- Antik tiyatro, 5- Dış kale (Bizans 659-668 ?), 6- İç kale (Bizans 859), 7- Ev kalıntısı (?), 8- St Klemens Kilisesi (Bizans 5-9. Yy), 9- Cardo Maximus, 10- Ulus İş Hanı hamamı/Palatium (?), 11- Stoa ve dükkân sırası, 12- Nymphaeum (?), 13a- Belkız/Jülien Sütunu (eski yeri), 13b- Belkız/Jülien Sütunu (yeni yeri), 14- Kalın duvar kalıntısı, 15- Hamam-ev kalıntısı (?), 16- Emlak Bankası İş Hanı temel hafriyatında bulunan arkeolojik kalıntılar, 17- Askeri Cezaevi-Küçük Hamam, 18- MS 3. Yüzyıl suru, 19- Stadion’un olası yerleri (?), 20- Büyük Hamam, 21- Taşınan Bizans mezarı, 22- Sütunlu Cadde (documansu), 23- Roma caddesi, 24- Dromoslu oda mezar, 25- Su yolu, 26- Yok olmuş 17. Yüzyıl suru (1604-1607), 27- Eski Belediye Binası ve bronz Trajan büstünün bulunduğu yer, 28- Tandoğan Ticaret Han temel hafriyatında bulunan arkeolojik kalıntılar, 29- Hallaç Mahmut Camisi.

Ankara’nın görkemli Roma tarihinden günümüze kalan çok az sayıda yapı vardır (Şekil 6): Augustus döneminde yapılan (MÖ 25-20) Roma Tapınağı (“Ankara Anıtı”-Monumentum Ancyranum) bunların en görkemlisidir. Kentin alt yapısı tamamlanarak Elmadağ’dan künkler içerisinde su getirilerek mahallelere dağıtılmış ve Hatip Çayı üzerinde, bugün Bentderesi dediğimiz yerde Roma su bendi yapılmıştır. Yine olasılıkla bu dönemde yapılan ve belki de örneklerinin görüldüğü gibi bir kompleksin parçası olan tiyatro, Caracalla dönemindeki (211-217) Büyük Hamam, dördüncü yüzyılın başındaki hamama bitişik Polyeidus Gimnazyumu, İmparator Julianus’un kenti ziyareti (362) anısına dikildiği söylenen Jülyen Sütunu ve Hadrianus zamanında (118-137) yapılan Büyük Hamam ile Augustus Tapınağını bağlayan Cardo Maximus (ana cadde).

Bugün artık görülmeyen fakat bulunmuş olan yazıtlarda yer alan önemli yapıtlar da bilinmektedir. Hem kentte bulunan iki Grekçe yazıtta geçen hem de Pausanias’ın belirttiği MS II nci yüzyıla ait Zeus Taenos Tapınağı bunlardan birisidir. “Zeus Taenos” ifadesi, Galatya’ya özgü “Tavianus’un[11] Zeus’u” ifadesinin Latincesidir. Valerianus (MS 253-260) adına yapılmış olan bir ikinci İmparatorluk tapınağını belirten yazıtlar da vardır. Ulus Rüzgârlı Sokak’taki Fuat Börekçi Caddesi No 3’teki binanın altında, Büyük Hamam’ın planının bir benzerine sahip ve aynı dönemde kullanılmış olan Küçük Hamam vardır. Ankara’da bulunan ve şimdi Roma Hamamı’nda sergilenen çok sayıdaki gladyatör mezar taşından yola çıkarak gladyatör oyunları ve vahşi hayvan dövüşlerinin yapıldığı bir Stadyum-arena (Amfitiyatro) bulunması gerektiğine inanılmaktadır. Yazılı kaynaklarda söz edilen yapılar arasında Palatium (Saray, Ulus İş Hanı altında), Bouleuterion (Kent Meclisi binası), Nymphaeum (anıtsal çeşme, Ulus İş Bankası binasının altında), Agora (çarşı, Ulus Hükümet meydanı civarında), bazilika (Hristiyanlık öncesi yapılarda dini niteliği olmayan bir toplanma yeri), Praetorium (hapishane), Hipodrom (araba ve at yarışları için), Asklepios Tapınağı (erken Hellenistik dönemde hastalar için sağlık tapınağı), Kampüs (Roma garnizonlarının ordugahı, İncesu Deresini geçince, bugünkü Yenişehir) bulunmaktadır.

[11] Tavium, Galatlar tarafından kurulmuş Ankara-Yozgat arasındaki Büyük Nefes köyüdür.

Özellikle Ulus meydanı ve Hacı Bayram arasındaki günümüze ait büyük yapıların temel kazıları sırasında ortaya çıkan kalıntıların kayıtlarının tam olarak tutulamaması ve bu buluntulara gereken önemin verilmemesi nedeniyle Roma dönemi Ankarası hakkında ancak sınırlı bilgimiz vardır. Bir biçimde korunabilmiş olanlar ile yetinilmek zorunda kalınmıştır.

1) Kalıntıları Bulunanlar

Augustus ve Roma Tapınağı

DSCN0092

Şekil 7- Augustus ve Roma Tapınağı ile Hacı Bayram Camisi sırt sırta.

Hacı Bayram Camisi’ne bitişik olan Augustus Tapınağı (Şekil 6), duvarındaki “Tanrılaşmış Augustus’un Yapmış Olduğu İşler”(Res Gestae Divi Augusti) başlıklı yazıtından dolayı “Monumentum Ancyranum” (Ankara Anıtı) olarak adlandırılır[12] . Tapınak, 1555 yılında, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Ferdinand’ın, o sırada Amasya’da ordugahda bulunan Kanuni Sultan Süleyman’a gönderdiği elçi Baron Ogier Ghiselin de Busbecq tarafından keşfedilmiş ve Theodor Momsen tarafından 1883’te yayımlanmıştır (Schede, 1936).

[12] Bu ad, Theodor Mommsen tarafından 1865 yılında verilmiştir.

Son Galat Kralı Amyntas’ın oğlu Pylaemenes tarafından Galatya eyaletinin Roma’ya katılması anısına, Roma İmparatorluğuna ve kurucusu Augustus adına MÖ 25-20 yıllarında (Erzen, 1956) Hacı Bayram Tepesindeki (Ankara’nın Akropolisi) tapınak yapılmıştır (Şekil 7). Tapınağın soldaki duvarının uç kısmında (anta) yazıtta, olasılıkla Tiberius döneminde (14-37) “Augutus ve Roma’ya adandığı” yazılıdır (Erzen, 1956). Augustus’un vasiyetinden kopyalanan Res Gestae Divi Augusti” (Tanrılaşmış Augustus’un Yapmış Olduğu İşler) başlıklı yazıtının Latince aslı ve eski Helence çevirisi olarak iki kopya olmak üzere Augustus Tapınağı duvarında bulunmaktadır. Ankara’daki Augustus Tapınağı, bu özelliğiyle UNESCO’nun korunması gereken 100 anıt arasında yer almaktadır.

Augustus Tapınağı’nın yapımını kimin üstlendiği kesin olarak bilinmemektedir. Ancak büyük olasılıkla imparatorluktan gelen bir para yerine Ankaralı soylu ve yöneticilerin halktan topladıkları vergiler ve kesintilerle tapınağın en azından Cella’sının (ana salon) inşa ettirildiği düşünülebilir. Bunu imparator kültünü burada kabul ederek imparatorluğa ve imparatora yakınlıklarını arttırmak ve böylece kente imparatorluktan daha fazla para alarak yapının yarım kalan aşamalarını tamamlamak amacıyla yaptıkları düşünülebilir (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

Bölgede ilk tapınak, MÖ ikinci yüzyılın ikinci yarısında önce Anadolu’nun Ana Tanrıçası Kibele daha sonra da ay tanrısı Men (Attis) adına inşa edilmiştir. Burada ilk kazılara 1926 yılında başlayan Schede’ye göre, ilk tapınak büyük olasılıkla Bergama kralı tarafından MÖ 183-166 yılları arasında inşa edilmiş olmalıdır (Schede, 1936). Bu da yıkılınca, o sırada bölgede hüküm sürmekte olan son Galat kıralının oğlu tarafından Augustus tapınağı yapılmıştır. Frig tapınağı hem plan hem de ana bölümler bakımından Augustus Tapınağı’na temel oluşturmuştur. Augustus Tapınağı temellerinde Hellenistik döneme ait kalıntılar bulunmuştur. Tapınağın cephesi ve girişinin Hellen kutsal yapılarındaki gibi doğuya değil de batıya dönük oluşu bu yapının Hellenistik dönem öncesi antik Anadolu geleneğine ait bir tapınma yeri olduğuna işaret etmektedir (Akurgal, 1992). Bir Ankara sikkesinin bir yüzünde Men ve diğerinde imparator kültüne gönderme yaparak “Sebasteion Tektasagon” adıyla Augustus Tapınağı betimlemesi görülmektedir (Erzen, 1956). Bu da Antik Çağ’da Ankara’nın tanrısı olan Men’in Augustus ile bir tutulduğunu göstermektedir.

Augustus canlandırma 2-Kadioglu ve dig 2011

Şekil 8- Augustus Tapınak canlandırma (Kadıoğlu ve diğ., 2011’den)

Tapınak (Şekil 8), Priene’li (Aydın-Söke yakınındaki Güllübahçe) mimar Hermogenes tarafından Helenistik Çağ karakterinde inşa edilmiş olabilir (Schede, 1936). Dikdörtgen biçimli tapınak 36*55 m boyutunda olup 2 m yüksekliğinde, dört tarafından yedi basamaklı bir podyum üzerinde bulunmaktadır. Yapının çevresinde (peristasis), uzun kenarlarında 15 ve kısa kenarlarda 8 olmak üzere toplamda 46 adet ion başlıklı sütun bulunur. Peristasis, olasılıkla 150 yıllarında yapıya eklenmiştir (Akurgal, 1988).

Augustus plan-rev

Şekil 9- Augustus Tapınak krokisi ve Hacı Bayram Camisi ilişkisi (Çizim: Aktüre, 2000’den; Rakamla açıklama Koşay, 1956’dan; harfle açıklama tarafımdan) Açıklamalar: 1- Pronoas (ön sahanlık), 2- Anta’lar, 3- Kapı, 4- Cella, 5- Bizans’ın yıktığı ara duvar, 6- Opisthodom (arka sahanlık), 7- Bizans’ın eklediği Apsis, Pe- Peristasis

Görünen yüksekliği yaklaşık 10 m olan yapının duvarlarının (Mamboury, 1949) taşları birbirlerine demir millerle bağlandıktan sonra önceden hazırlanmış olan deliklerden yukarıdan aşağıya kurşun dökülerek bağlantı sağlamlaştırılmıştır (Koşay, 1956). Dört korint sütunlu bir ön sahanlık (pronaos) bölümünden sonra 3,5*8,5 m boyutundaki yüksek bir kapıyı takiben, kazılarda ortaya çıkarılan merdivenler (Şekil 13) ile “tanrı evi” denilen ortadaki 13*14 m boyutundaki büyük odaya (cella, naos) girilir (Şekil 9). Büyük oda duvarının arkasında bulunan arka sahanlık ya da hazine odası (opisthodomos) iki korint başlı yivli sütun ile son bulur. Günümüzde yapının iki yan duvarın önde çıkıntı biçimli serbest uçları (anta) ve büyük odanın bölme duvarlarının büyük kısmı ve yüksek giriş kapısı sağlam durumdadır.

2018-10-08 16.22.55 2b

Şekil 10- Augustus Tapınak; (solda) Hacı Bayram Camisi’nin bitiştiği köşede Cella duvarının süpürgelikleri; (sağda) Cella duvarının çatı altındaki süslemesi

Augustus Tapınağı temellerinde ve iç bölmelerinde (cella) Helenistik mimari fakat dış duvarlar ve sütunlarda ise Roma mimarisi belirgindir (Kadıoğlu ve Görkay, 2007). Cella duvarının taban döşemesiyle birleştiği süpürgelikteki süsleme kuşağı, duvarın Hacı Bayram Camisi’ne bitiştiği köşede çok belirgindir (Şekil 10). Alttaki uçları sarkmış iri yaprak dizisinden oluşan bir palmet üzerine düz ortostat[13] katı gelir ve onun üzerindeyse birbirini keserek çengelli haç oluşturan çiftli menderes kuşağı bulunur. Cella duvarının çatının altına gelen kısmında (Şekil 10) meşe yaprağı ve defne ile süslü bir kuşak daha vardır (Koşay, 1956).

[13] Orthostat – Duvarın alt tarafında, süpürgelik üzerindeki büyük taş bloklardan oluşan alt sıra.

Augustus tapınak-Akpolat & Keser 2004 Resim 36

Şekil 11- Cella’ya giriş kapısı (Akpolat ve Keser, 2004, Resim 36)

Cella kapısının iki yanında palmet biçimli süsleme kuşağı vardır. Kapının üst kısmındaki süslemeden (Şekil 11), çatının oturduğu arşitrav’ın[14] üç raflı olduğu anlaşılır (Koşay, 1956). Kapının söve bağlantılarını ve menteşe yerlerini inceleyen Koşay (1956), kapının ahşaptan yapılmış ve içe doğru açılır olduğu sonucuna varmıştır. Ancak Şekil 11′de açıkça görüldüğü gibi kapının arkasındaki merdiven buna izin vermeyeceğinden kapının dışa açılır olması gerekir. Aynı zamanda kapı penceresiz Cella’ya ışık vermektedir ve Cella duvarında görülen üç pencere Bizans döneminde açılmıştır (Akurgal, 1988). Yapılan kazılar sonucunda Peristasis’e çıkan merdivenlerin 6 m güneybatısında, kapı hizasında kurban törenlerinin yapıldığı Altar’ın (Şekil 8) temelleri bulunmuştur (Koşay, 1956).

[14] Architrave (veya Epistylion) – Sütun başlıklarının üzerinde duran yatay taşıyıcı elemandır. Friz (frieze) ise bunun en üst bölümündeki kabartmalı korniştir.architrave

2018-10-08 16.24.45

Şekil 12– Bizans döneminde Augustus Tapınağı’na eklenen apsis bölümü.

Tapınak, kesin tarihi bilinmemekle birlikte olasılıkla dördüncü yüzyılın sonunda Erken Bizans kilisesine döndürülmüştür. Bu devirde, cemaate yer açmak için Cella‘yı Opistodomos’tan ayıran duvar da yıkılmıştır.Tapınağın kuzeydoğu ucundaki duvarı yıkılarak bugün kırmızı tuğlalar ile gördüğümüz kilise mihrabını içeren apsis bölümü eklenmiştir (Şekil 12).

DSCN0140

Şekil 13- Akropolisi çevreleyen Bizans duvarı

Tapınağın bulunduğu tepe (Hacı Bayram Tepesi) olan Akropolis, Bizans döneminde, olasılıkla 5-6 ncı yüzyıllarda sur benzeri bir duvar ile çevrelenmiştir (Şekil 13). Bu duvarın kalıntıları caminin batı tarafında görülebilmektedir.

Arkeolog Rudolfo Lanciani’ye göre, Ankara Anıtı’nın bugüne kadar korunmuş kalmasının sırrı önce Bizanslılar tarafından kiliseye çevrilerek yaşaması ardından bitişiğindeki Hacı Bayram Camisi’ne dayanarak (Şekil 7) ayakta kalmasıdır (Dürüşken, 2009). Zaten tapınak salonu (Cella), Ankara Selçukluların yönetimine girdikten sonra medrese olmuş (Koşay, 1956) ve salonun 10 odaya bölünmesiyle oluşturulan “Ak Medrese”de Cumhuriyet’e kadar eğitim sürmüştür (Erdoğan, 2008).

Res Gestae Divi Augusti

İmparator olunca Augustus adını alacak olan Gaius Octavianus, Romalı atlı sınıfından köklü ve zengin bir ailenin çocuğudur (Dürüşken, 2009). Annesi Atia, ünlü Sezar’ın (Julius Caesar) yeğenidir. Brutus’ün suikastı ile Sezar MÖ 44’te öldürüldüğünde, Gaius Octavianus, Apollonia’da (Uluborlu-Isparta) öğrenimini ve askeri eğitimini sürdürmektedir. Sezar’ın tek vasiyetçisi olması nedeniyle dayısı ve manevi babası Julius Caesar’ın da adını almış ve Roma’ya dönmüştür. Önce senatör, ardından konsül ve bütün rakiplerini savaşlarda alt ederek imparator olur. İmparator olunca (MÖ 27) Augustus (haşmetli, muhterem) ünvanını da alır ve nihayet MÖ 12’de Pontifex Maximus (Baş Rahip) olur. Ölümünden sonra, Senato kararıyla tanrılaştırılmıştır.

Augustus, vasiyetini 3 Nisan 13 tarihinde yazar ve ölümünden dört ay önce Vesta rahibelerine teslim eder (Dürüşken, 2009). Kendisi ve azat ettiği köleleri Polybius ve Hilarion tarafından imzalanan dört rulo halindeki vasiyetname Vesta rahibeleri tarafından Roma Senatosu’nda açılır ve okunur. Birinci rulo, İmparatorun özel istekleri ve vasiyetnamesidir (Akurgal, 1988). İkincisi, cenaze töreniyle ilgili yapılması gerekenleri açıklamaktadır. Üçüncü rulo, imparatorluğun askeri durumu, hazinesi ve benzeri genel durumlar hakkında bilgi vermektedir. Sonuncusu (Index Rerum Gestarum) ise Augustus’un yaşamı boyunca gerçekleştirdiği işleri anlatmaktadır. İmparator, Res Gestae (Yapılan İşler) olarak tanınan bu belgenin kendi mozolesinin (Roma’daki Mausoleum Augusti) girişinin her iki yanına tunç levhalar halinde asılmasını emretmiştir. Bu levhalar daha sonra kaybolmuştur.

Res Gestae Divi Augusti

Şekil 14– Res Gestae divi Augusti yazıtının Cella dış duvarındaki Helence kopyasından bir bölüm.

Augustus döneminin önde gelen Roma kentlerine dikilen bu yazıtın tek iki dilli olanı ve günümüze kadar okunur biçimde tam olarak kalanı Ankara Anıtı’dır (Şekil 14). Yazıtın Ancyra’dan başka Pergamum (Bergama), Apollonia (Uluborlu) ve Pisidia Antiokheia’daki (Yalvaç) Augustus tapınakları kazılarında da Helence veya Latince parçaları bulunmuştur. Günümüzde görülen tapınak kalıntısında, üzerinde üç aydınlanma penceresi bulunan güneydoğu duvarının dış yüzeyinde, göz hizasında Augustus’un vasiyetinin eski Helence (Res Gestae Divi Augusti) ve iç duvarların kuzeye doğru uçlarında ise Latince (Rerum Gestarum Divi Augusti) kopyaları bulunmaktadır. Augustus’un Roma halkına yaşamının hesabını verdiği yazıt ‘Ondokuz yaşımda kendi girişimim ve paramla bir ordu kurdum…’ sözleriyle başlamakta ve tarihe geçen ünlü tümcesiyle bitmektedir (Dürüşken, 2009): ‘Acte est fabula’ (oyun bitti). Duvarlarındaki bu yazıtlardan dolayı tapınak “Yazıtların Ecesi” olarak tanımlanmıştır (Momsen).

Augustus, Res Gestae ile, kendisinden sonra gelecek imparatorlara siyasi bir örnek olmak istemiş ve kendi gittiği yoldan yürümeleri için onlara bir kılavuz vermiştir. Monumentum Ancyranum, 6 levha halinde 35 paragraflık bir yazıttır (Dürüşken, 2009). İçerik açısından üç bölüme ayrılır: 1) 1 ila 14 paragraflar, Senato ve Roma halkı tarafından İmparator’a verilen onurlar; 2) 15-24 paragraflar, İmparator’un devleti için kişisel servetinden yaptığı harcamalar; 3) 25-35 paragraflar, İmparator’un barışta ve savaşta gerçekleştirdiği hizmetler.

Tapınağın kuzey-kuzeydoğu yan duvarındaki dar kısmın dış yüzünde, MS 11-33 yıllarında tapınakta görevli 22 rahibin ismi bulunmaktadır (Erzen, 1946). Hepsi Galat olan bu rahiplerin her biri ancak bir yıl görev yapmışlardır.

Büyük bir olasılıkla MS 11-33 yılları arasında, Hipodrom’da beş yılda bir gerçekleştirilen şenliklerdeki kutlamalara ait yazıtlar da Pronoas’un sol Anta duvarına kazınmıştır. Bu yazıtlarda vahşi hayvan dövüşleri, boğa güreşleri, iki atlı araba yarışları ve gladyatör dövüşleri, hatta sonuncusunda 300 çift gladyatörün dövüşmüş olduğu Texier tarafından okunmuştur. Sağ Anta duvarındaysa tapınağın onarımlarıyla ilgili bir yazıt bulunmaktadır (Mamboury, 1934).

Roma Hamamı

Ulus’tan Dışkapı yönüne giderken Çankırı Caddesi’nin batı, sol kenarındadır (Şekil 6). Olasılıkla Roma İmparatoru Caracalla döneminde (MS 211-217) sağlık tanrısı Asklepion adına, bir Frig yerleşmesi üzerine yapılmıştır. Yapım için parasal desteği, kentin zenginlerinden tapınak rahipliği yapmış Tiberius Julius Justus Junianus tarafından sağlanmıştır. Bulunan heykel kaidelerindeki yazıtlarda bu kişiye “kentin kurucusu” ünvanı verildiği anlaşılmaktadır (Bosch, 1943). Gezgin Joseph Pitton de Tournefort, 1701 yılında yaptığı Ankara gravüründe hamamı duvarlarıyla birlikte çizmiştir.

Roma Hamamı, 1925 yılında neye ait olduğu tanımlanamayan bir keşifle kalıntı olarak ortaya çıkmıştır (Kadıoğlu ve Görkay, 2012). Bu kalıntıların üzerinde, 1926 yılında Millî Müdafaa Vekâleti (Savunma Bakanlığı) binasının inşa edilmesi istendiğinde kalıntıların dinamitle patlatılması sonucunda duvarlar tamamen yıkılmış ve sonrasında inşaattan vaz geçilmiştir (Dolunay, 1943).

Hamamın bulunduğu höyükte ilk arkeolojik çalışmaları 1931 yılında, İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden K. Bittel ve K. O. Dalman yapmışsalar da ören yerinin Roma Hamamı’na ait olduğunu belirleyememişlerdir. Prof. Remzi Oğuz Arık, 1937’de yaptığı kazılarda bu höyüğün Frigya, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kullanıldığını belirlemiştir. 1938’de, Türk Tarih Kurumu ve DTCF Arkeoloji Bölümü birlikte yaptıkları kazılarda hamamın külhan ve sıcaklık bölümlerini bulmuşlardır. 1938-39’da Dr. Hamit Zübeyir Koşay hamam binasını belirledikten sonra 1939-43 yıllarında Necati Dolunay ile birlikte yürüttükleri kazı çalışmaları sonucunda Roma Hamamı’nın büyük kısmını ortaya çıkarmışlardır. Mahmut Akok, 1944-47 yıllarında yaptığı çalışmalar sonucunda hamamın planını ortaya koymuştur.

Roma Hamamı’nın sağlık tanrısı Asklepios adına yaptırılmasının nedeni hastalanan İmparator Caracalla’nın sağlığına kavuşması için tanrılara yalvarış olabilir (Sargın, 2012). Antik dönem geleneğine göre, hamama gelenler girişteki bir su kurnasına bozuk para atarlar. Ankara’daki Roma Hamamı’nda bulunan bu paralar üç ile sekizinci yüzyıllar arasına aittir (Erzen, 1946). En eski sikkeler İmparator Caracalla ve annesi Julia Domna adına bastırılmış 212-217 yıllarına ait olanlardır. Roma dönemi yazıtlarından öğrendiğimize göre, Ankyra’da tiyatro ve festival düzenlemekle görevli (agonothetes) Titus Fluvius Gaianus’un Megala Asklepia Soteria denilen sağlık oyunları düzenlediğini biliyoruz (Sargın, 2012). Roma döneminde, büyük hamam yapılarına kadın ve erkek birlikte girdikleri gibi, sadece kadınlara ya da erkeklere ayrılmış hamamlar da vardır (Akok, 1969).

Bu yapıdan, hamam işlevinin yanı sıra politik kulislerin yürütülmesi, spor etkinliklerinin düzenlenmesi, dinsel toplantıların yapılmasına olanak veren sosyal bir kurum olarak da yararlanılmıştır. Döneminde, dünyanın üç büyük Roma Hamamından birisi olduğu düşünülmektedir. Bizans devrinde, 650 ile 825 yılları arasındaki Arap-Sasani istilaları sırasında yanmasına kadar hamam 500 yıl boyunca sürekli kullanılmış ve daha sonra mezarlığa dönüşmüştür.

Roma Hamam plan-Kadioglu & Görkay 2007 rev

Şekil 15- Roma Hamamı yerleşim planı (Kadıoğlu ve Görkay, 2007, Çizim 17’den değiştirilmiştir); Açıklamalar: Sc- Sütunlu Cadde, G- Ana giriş, Ç- Doğu çıkış, M- İmparatorluk bölmesi, P- Spor alanı (palaestra), F- Yüzme havuzu (piscina), B- Soyunmalık (apoditerium), A- Ilıklık (tepidarium), C- Sıcaklık (caldarium), S- Terleme alanı (sudatorium), T- Su deposu.

Roma Hamam genel görünüm-Akok 1969 (Resim 4)

Şekil 16- Spor alanının (palaestra) o devirde görünümü (Akok, 1969, Resim 4)

Hamam, biri spor alanı (palaestra) ve diğeri kapalı hamam kısmı olmak üzere iki bölümden ibarettir (Şekil 15). Spor alanı kenarları revaklar ile kaplanmış 95*95 m boyutunda olasılıkla kumla kaplı bir kare alandır (Akok, 1969). Çevresinde, her bir kenarında 32 adet olmak üzere toplam 128 adet sütun bulunan ve 8 m genişliğinde yerden yükseltilmiş bir mermer yürüme yolu (tretuar) içeren revaklı bir yapı vardır (Şekil 16). Sütunlar, stylobat[15] denilen yükseltilmiş bir platform üzerindeki küp geometrisindeki postament (sütun kaidesi) üzerine oturtulmuş düz sütun gövdesi ile en üstteki korint tarzı başlıktan oluşur. İki sütun arasındaki açıklık 2,5 m dir. Revakların çatı kısmı olasılıkla ağaç çatkılı ve kiremitle örtülüdür. Spor alanına, kuzey ve güney yönlerindeki birisi sekiz sütun ve diğeri dört sütun içeren ikişer girişten girilir. Yapının çevresinde soyunma ve dinlenme işlevi gören bazı mekânlar da bulunur. Hamamın kapalı kısmına, revakların batı kenarında bulunan yedi kapıdan girilir. Halka açık yarışmalara katılan atletlerin beden eğitimi ile kültürel toplumsal yaşam için düzenlenmiş bu spor alanı yapısı, bazı antik metinlerde, kentin zenginlerinden Polyeidus tarafından yaptırıldığından Polyeidus Gymnasium’u olarak anılmaktadır.

[15] Stylobat- Helenistik mimaride, üzerine tapınak sütunlarının kolonlarının yerleştirildiği basamaklı platformdur. Platform, tapınağın hemen altındaki zemini düzleştiren bir seviyeleme parkuru üzerine inşa edilir. Dor düzeninde sütunlar doğrudan, kaidesiz olarak stylobat üstüne yerleştirilirken; İon ve Korinth düzenlerinde sütunlar kaidelere (postament) oturtulur.

Roma Hamam genel görünüm-Akok 1969 REV

Şekil 17- Roma Hamamı genel canlandırma (Akok, 1969, Planj 5 ve 6; simgeler tarafımdan); Açıklamalar: G- Ana giriş, Ç- Doğu çıkış, M- İmparatorluk bölmesi, P- Spor alanı (palaestra), F- Soğukluk (frigidarium), h- Yüzme havuzu (piscina), s- Soyunmalık (apoditerium), T- Ilıklık (tepidarium), C- Sıcaklık (caldarium), t- Terleme alanı (sudatorium), D- Su deposu

Hamamın kapalı kısmında; 15×35 metrelik phrigidarium (soğukluk), 11×25 metrelik tepidarium (ılıklık) ve 25×25 metrelik caldarium (sıcaklık) bölümleri vardır (Şekil 17). Hamamın 140×180 m boyutundaki kapalı kısmının duvarları, taş temeller üzerine dört sıra tuğla konmasıyla oluşturulmuş ve duvarların iç yüzü mermerle kaplanmıştır. “İmparatorluk Bölmesi” denen kuzeydeki taç kapılı ana girişin (Şekil 15, 17) holünde, Hamam’ın sponsoru Junianus’un heykellerini taşıyan dört adet kitabeli altlık bulunmuştur (Erzen, 1946)Palaestra’nın kuzeydoğuya bakan kenarının ortasında, sütunlu yapının orta kesiminde yer alan geniş boşluk büyük olasılıkla çıkışı sağlayan bir kapının (Şekil 15, 17) bulunduğu yerdir (Kadıoğlu ve Görkay, 2012). Çankırı Caddesi yapılırken ve daha sonra burada yürütülen kazılarda ortaya çıkarılan yazıtlı arşitrav blokları büyük olasılıkla burada yer alan kapıya ait olmalıdır.

Sağlıklı bir insan önce terleme bölümüne alınır (Akok, 1969). Buradan sıcak banyolara geçer ve ardından ılık bölmede krem ve masaj uygulanarak kurulanır. Yalnız soğuk su ile banyo yapıp çıkmak da olasıdır. Varsıl Romalılar, hamama gelirken kendilerine bakımla görevli hizmetçi ve kölelerini de yanlarında getirirlerdi.

Roma Hamam piscina -Akok 1969 (Planj 8)

Şekil 18- Roma Hamamı yüzme havuzu canlandırma (Akok, 1969, Planj 8)

Soğukluk bölümüne spor alanından, yanında soyunmalık (apoditerium) bulunan bir giriş holü ile geçilir ve içerisinde bir yüzme havuzu (piscina/natatio) vardır (Şekil 18, 19). İki ucu yarım daire biçimli uzun havuz bir insan boyu derinliğinde olup tabanı iri taneli mermer mozaik ve sekili olan yanları ise mermer kaplıdır (Akok, 1969). Bu kısmın tabanı ve duvarları da mermer levhalarlar kaplanmıştır. Döşemenin altında, taşan suların toplandığı bir kanal sistemi vardır.

Hamam yüzme havuzu DSCN0171

Şekil 19- Günümüzde yüzme havuzunun durumu

Roma Hamam apodeterium -Akok 1969 (Planj 9)- Kopya

Şekil 20- Roma Hamamı soyunma bölümü canlandırma (Akok, 1969, Planj 9)

Soğuk su havuzunun kuzey tarafındaki iki kapıdan soyunma bölümüne (apoditerium)(Şekil 20) ve güneydeki bir kapıdan da çok bölmeli küçük gömme banyo salonuna geçilir. Soğuk su havuzundan soyunma bölümüne geçilen kapıdan sonra iki sütunlu bir giriş holünün bulunduğu düşünülmektedir. Uzunluğu 56 m olan soyunma bölümünün doğu ve batı duvarlarında dik köşeli 18 adet niş[16] bulunmaktadır (Şekil 21).

[16] Yapıların duvarlarına çeşitli amaçlarla açılmış hücre ve oyuklara verilen ad.

DSCN0181

Şekil 21- Soyunma bölümünün günümüzdeki durumuna kuzeyden bakış; taban mermer döşemesi altındaki ısıtma sistemi ve solda restorasyon sonrasında nişler görülmektedir.

Roma Hamam tepidarium orta büyük salon-Akok 1969 (Planj 10)

Şekil 22- Roma Hamamı ılıklık bölümü canlandırma (Akok, 1969, Planj 10)

Soğukluğun batı kenarında bulunan iki geçişle hamamın orta salonu olan ılıklık (tepidarium) bölümüne geçilir. Burada, çeşitli ölçü ve biçimlerde yapılmış ve birbirlerine geçişler ile bağlı banyo, buhar banyosu veya servis odası olarak kullanılan çok sayıda oda ve salon bulunur (Şekil 22). Başlıcaları iki başı yarım daire planlı orta salon, bir tarafı yarım daire planlı iki salon, çok banyolu salon ve dört başka salon ile ara holler olan on bölmeden oluşmaktadır (Akok, 1969).

Roma Hamam caldarium & servis tünel-Akok 1969 (Planj 12-13)

Şekil 23- Roma Hamamı sıcaklık bölümü ve altında servis tünelleri canlandırma (Akok, 1969, Planj 12)

Ilıklık bölümünden iki geçişle hamamın en sıcak yeri olan sıcaklık bölümüne geçilir (Şekil 23). Burası, ortada geniş bir açıklık yaratan büyük bir kemer ile iki kısım halinde düzenlenmiş simetrik bir salondur (Akok, 1969). Salonun kuzey ve güney duvarlarında birer, doğu ve batı duvarlarında ikişer adet olmak üzere toplam altı adet banyo yeri vardır (Şekil 24). Burada terleme alanı (sudatorium) da bulunur.

Roma Hamam caldarium-Akok 1969 (Resim 20)

Şekil 24- Roma Hamamı sıcaklık bölümünde bir gömme banyo bölümü (Akok, 1969, Resim 20)

Roma Hamam külhan çatkısı ve cehennemlik ayakları-Akok 1969 (Resim 14)

Şekil 25- Roma Hamamı külhan çatkısı ve cehennemlik ayakları (Akok, 1969, Resim 14)

Hamamın sıcaklığını oluşturan külhan (praefurnium) sayısının 14 olduğu bilinmektedir. Isı, hamamın havuz kısmı dışındaki bütün mekânlarında, tuğla ayaklar ile bunların üzerinde bulunan daha büyük tuğlaların üzerine Horasan harcı ile yerleştirilmiş mermer levhalardan oluşan bir yeraltı ısıtma sistemi (hypocaust) arasında bırakılmış boşluklarda dolaşmaktadır (Şekil 25, 26).

Hamam ılıklık DSCN0190

Şekil 26- Roma Hamamı ılıklık bölümünde ısıtma sisteminin günümüzdeki durumu

Tuğla ayaklar 1,30 m yüksekliğinde ve kenarlarda köşeli, ortada ise yuvarlak örülmüştür. Yükselen sıcak hava, duvarların mermer kaplamaları altındaki tütek denilen dar duman bacalarından çekilerek dışarıya atılır. Ocakçılar, birbirine bağlı 1,25 m yükseklikteki tünel ve geçitler yoluyla bu servis sistemi içerisinde gezinmektedir (Şekil 27). Hamamın suyu, Elmadağ’dan künkler ile getirilmiştir.

servis galerisi atık su kanalı ve geride imparatorluk bölmesi duvarı DSCN0276

(solda) Şekil 27- Roma Hamamı servis sistemi; (sağda) Şekil 28- Roma Hamamı atık su kanalı

Hamamda oluşan kirli suları atmak için bir kanal oluşturulmuş (Şekil 28); kanaldaki suların dışarı taşmaması ve koku yapmaması için her beş metrede bir havalandırma bacası konmuştur.

Sütunlu Cadde

sütunlu cadde geride dükkanlar DSCN0227

Şekil 29- Roma Hamamı sütunlu cadde, sağ geride dükkânlar

Palaestra’nın kuzeydoğu ve kuzeybatı kenarlarının birleşme noktası yakınında başladığı görülen Sütunlu Cadde (Şekil 29) yaklaşık olarak kuzeybatı-güneydoğu yönünde spor alanının kuzeydoğu kenarına koşut giderek Çankırı Caddesi’ni kestikten sonra olasılıkla Çiçek Sokak ile Telgraf Sokak birleşimine yakın bir yerde Ana Cadde Cardo Maximus) ile kesişip Hacı Bayram’ın kuzeybatısındaki Ocak Sokak sonuna yakın bir yerden Augustus Tapınağı alanına kadar uzanır (Şekil 6)(Kadıoğlu ve Görkay, 2007). Caddedeki sütunların yüksekliğinin, kaidesinden korint başlığının bitimine kadar toplam yaklaşık 6 m olduğu tahmin edilmektedir (Dalman, 1933). Günümüzdeki müze alanına giriş kapısına yakın bir yerde spor alanı kuzeydoğu kenarında bir doğu giriş-çıkışı ve rampalı bir yol olduğu tahmin edilmektedir (Kadıoğlu ve Görkay, 2012). 1944 yılında yapılan kazılarda, Roma Hamamı’nın güneyinde ve yapıya paralel andezit taşlarla döşenmiş ikinci bir cadde daha bulunmuştur (Akok, 1955). Yapılan çalışmalar sonucunda, bu cadde ile Sütunlu Cadde’nin birleştiği anlaşılmıştır.

Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Bahçesi

Roma Hamamı’nın planına göre simetrik bir yapı olabileceği düşünülerek doğu kanadını bulmak amacıyla eski adı Atatürk Kız Enstitüsü (daha önce Beşinci Ortaokul) olan okul avlusunun bu düşünceye denk düşen Çankırı Caddesi’ne yakın kısmında, 1938-43 yıllarında arkeolojik kazılar yapılmıştır (Akok, 1955). Kazılar sonucunda, hamam planının simetrik olmadığı fakat bu kısımda Roma döneminin son evresine ait çeşitlli plan ve yapı özellikleri gösteren yapılar ve sokaklar bulunduğu ortaya çıkmıştır. Hen cadde hem de okulun bulunması nedeniyle kazılar tam anlamıyla sonuçlandırılamamıştır. Burada, hamam yapısıyla uyumlu olarak doğu-batı yönünde uzanan taş bloklarla kaplanmış kaldırımlı bir Roma yolu ile bir duvar kalıntısı ortaya çıkarılmıştır. Duvarın, ilkçağ kalıntıları üzerine oturtulmuş olması ve o dönem kentinin bir kısmını dışarıda bırakması savunma amaçlı olarak kent alanının daraltılmış olduğunu göstermektedir. Sınırlı kazı çalışmalarında, bu yapı yerlerinde Frigya dönemini işaret eden renkli desenlere sahip testi, çanak, çömlek, kâse ve tabaklar da bulunmuştur.

Bizans Mezarı

Bizans mezar DSCN0155

Şekil 30- Bizans mezarı

Hipodrom Caddesi ile Kâzım Karabekir Caddesi’nin kesiştiği Gar tarafındaki köşede bulunan Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü binasının inşası için yapılan temel kazısı sırasında rastlantıyla ortaya çıkan iki adet üçüncü veya dördüncü yüzyıllara ait Erken Dönem Bizans anıt mezarından birisi (Şekil 30) korunmak üzere 1939 yılında Roma Hamamı alanına taşınmış olup orada sergilenmektedir (Kadıoğlu ve Görkay, 2007). 4×4 m boyutunda, haç biçiminde ve kare planlı bir aile mezarı olup içi freskolarla bezelidir. Bozulmamış olan mezar tabanından kaldırılarak bir ağaç platform üzerine alınmış ve kamyon kasasında Roma Hamamı’ndaki yerine taşınmıştır (Akok ve Pençe, 1941). Taşınma sırasında sarsıntıdan fresklerin zarar görmemesi için üzerleri yapışkanlı kağıt ile kaplanmıştır.

Ana Cadde (Cardo Maximus)

Dışkapı’da İnceyol Sokağı’nın kuzey başından ititbaren görülebilen, Çankırıkapı Sokak ile Ada Sokak birleşiminden geçip dümdüz kuzey-güney yönünde gelerek tarihi Vilayet binasının orta kısmında altından geçtiği oradaki meydanda inşa edilen cam platformdan izlenen ve Ulus Çarşısı ile Zincirli Cami arasından açıkta geçen Roma döneminin ana caddesi Cardo Maximus’un Ulus İş Hanı’nın yerinde bulunan Saray’ın önünden yine dümdüz kuzey-güney yönünde giderek Kar Yağdı Türbesi yakınında Sanayi Caddesi’ni kesip Kültür Bakanlığı arkasından sürdüğü tahmin edilmektedir (Şekil 6)(Kadıoğlu ve Görkay, 2007). Roma döneminden önce de varlığı bilinen bu yol, Hadrianus zamanında (117-138) kentin önemli caddelerinden birisi haline gelmiştir. Yapılan kazılarda, bir arşitrav üzerindeki gayet büyük bir friz’in 10 parçası Augustus Tapınağı’nda ve küçük bir parçası da Roma Hamamı civarında çıkarılmıştır (Erzen, 1946). Bu parçaların mimari tarzına göre İmparator Hadrianus devrine ait olmalıdır.

Yolun tabanı 4,5 m genişliğinde olup çokgen biçimli yassı Ankara Taşı ile döşenmiştir. Yolun batı kenarında, zemin seviyesinden 40-50 cm yüksekliğinde mermerden yapılmış bir tretuar bulunur. Yolun iki yanı, 90 cm yüksekliğinde küp biçimli kaideler üzerine yerleştirilmiş ve üzerlerinde korint tipi sütun başlıkları bulunan 6 m yüksekliğindeki düz sütunlar ile çevrilidir. Antik çağda kentlere çok yüksek bir şöhret sağlayan bu yol ikinci yüzyılda Ankara’nın ihtişamına ve zenginliğine büyük bir kanıttır.

Cardo Max-Kadioglu & Görkay 2007 Resim 26018

Şekil 31- Roma ana caddesinin (solda) kazılar sırasındaki (Kadıoğlu ve Görkay, 2007, Resim 26) ve (sağda) gününüzdeki durumu, sağda dükkânlar arasındaki duvar kalıntısı görülmektedir.

Kentin, kuzey-güney yönünde uzanan Ana Caddesi (Cardo Maximus) Ulus’taki Şehir Çarşısı ile Zincirli Cami arasında, çarşı binasının temel kazısı sırasında 1995 yılında rastlantıyla ortaya çıkarılmıştır (Şekil 31)(Temizsoy ve diğ., 1996). Sütunlu Cadde‘nin kentin merkezi olan Augustus Tapınağı‘na doğru devamı olan Cardo Maximus, güneyden kuzeye doğru incelendiğinde birçok önemli kamu yapısınıun bu cadde etrafında toplandığı görülmektedir (Şekil 6) (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

Cardo Max -Kadioglu et al 2011 Fig 87Şekil 32- Roma ana caddesinin kazıları sırasında bulunan Opus Sectile döşeme (Kadıoğlu ve diğ., 2011, Fig. 87)

Tabanı kare, dikdörtgen ve çokgen biçimli büyük taş levhalar ile kaplı caddenin genişliği 6,7 m olup yanlarda 20 cm yüksekliğinde ve 1,5 m genişliğinde blok taştan oluşan yaya kaldırımı vardır (Kadıoğlu ve Görkay, 2012). Caddenin batı kenarında tabanı opus sectile[17]döşemeli (Şek. 32) üstü kapalı sütunlu bir galeri (Stoa) bulunmaktadır. Bir zamanlar caddenin bu görülebilen kısmı, üzerine kurulan çarşının dışa taşmış mekânları nedeniyle artık ortada yoktur. Doğu kısmındaysa, aralarındaki 0,8 m’lik ara duvarlardan bir kaçının günümüzde de yerinde bulunduğu 8*7 m boyutlarında bir sıra dükkân vardır (Kadıoğlu ve Görkay, 2007). Bu cadde Augustus Tapınağı ve Hamamı birbirine bağlamaktadır. Yolun, Vilayet binasının önündeki kazılar sırasında bulunan bölümü cam panolar altından görülebilecek biçimde sergilenmektedir. Cardo Maximus’un doğu kenarındaki halen çalışır durumda olan 0,64 m genişliğinde ve 1 m derinliğindeki kanal (Kadıoğlu ve Görkay, 2007), kanalizasyona boşaltılan atıkları taşımak üzere yolun altında bulunan su kaynağı pompa görevi yapmaktadır (Temizsoy ve diğ., 1996). Bu su kaynağı halen caddenin altından akmaktadır. Kanal içerisinde bulunan farklı kaplara ait seramiklerin MÖ 1 ile MS 1 inci yüzyıl özelliği göstermeleri Ana Cadde’nin en geç birinci yüzyılda inşa edilmiş olabileceğini göstermektedir (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

[17] Bizans döneminde, “Opus sectile” denilen renkli mermer, taş ve cam parçaları kullanılarak yapılan desen ve resimlerden oluşan kaplama.

Cadde kazısında, 1,30 m yüksekliğinde ince kristalli beyaz-krem beyaz renkli mermerden yapılmış ayakta duran kadın heykeli bulunmuştur (Temizsoy ve diğ., 1996). Boynundan yukarısı ve dizinden altı olmayan heykel olasılıkla iki ya da üçüncü yüzyıla tarihlenebilir. Ayrıca çok sayıda ve çeşitte Geç Helenistik ve Erken İmparatorluk dönemine ait kırmızı renkte seramik kaplar da elde edilmiştir. Kazı alanının hemen her yerinde, MÖ I ile MS I dönemine tarihlenen ve olasılıkla Galat kültürüne ait pişmiş topraktan küçük at heykelcikleri bulunmuştur.

Roma Tiyatrosu

1 Roma tiyatrosu (MS 1-2)

Şekil 33- Roma Tiyatrosu

Ankara Kalesi’ne çıkan Hisarparkı Caddesi ile Bentderesi’ne inen Kevgirli Sokak arasındaki alanda, Tabakhane Camisini arkasındaki yamaçta yer alır (Şekil 6). Georges Perrot ve Edmond Guillaume, 19 uncu yüzyılın ikinci yarısında, buradaki kalıntıların bir antik tiyatroya ait olabileceğini söylemişlerdir. (Şekil 33) 1982 yılı sonunda, buradaki Milli Eğitim Müdürlüğü binasının yıkılarak yeni bir inşaat için dozerle zemin kazısı yapılması sırasında rastlantı sonucu ortaya çıkmıştır (Bayburtluoğlu, 1987). Arkeolojik inceleme çalışmalarının yapılabilmesi için tiyatronun bulunduğu parseller kamulaştırılmış ve Hisarkapı Caddesi’ne kadar olan diğerlerinin de kamulaştırılması işlemlerine başlanmıştır. Ancak parsellerin sahipleriyle mahkemelik olunmuş ve mahkeme henüz sonuçlanmadığından hiçbir işlem yapılamamaktadır. Tiyatronun ayakta kalan yapıları serserilerin ve tinercilerin mekânı olmuş durumda, her geçen gün daha da harap olmaktadır.

Roma Hamamı’ndaki bir heykel kaidesinin yazıtında, Dionysos Şenlikleri’ne ait 128-129 yıllarında çıkarılmış bir kararnamenin taşa kazınarak tiyatroya konduğunu belirtmektedir (Bayburtluoğlu, 1987). Diğer yazıtlarda da kentin tiyatro ve festival görevlisi olan Agonothetes adı geçmektedir (Erzen, 1946). 1983-86 döneminde, DTCF Klasik Arkeoloji Bölümü ile Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin birlikte yürüttüğü kazılar sırasında bulunan eserler, Çağlar Boyu Ankara bölümündeki bir vitrinde sergilenmek üzere AMM’ye taşınmıştır.

roma tiyatro yapısıŞekil 34- Bir Roma tiyatrosunun genel yapısı: 1- Cavea (oturma yeri), 2- Diasoma (ara yol), 3- Orkhestra (orkestra ve koro yeri), 4- Skaena (sahne yapısı), 5- Pulpitum (sahne), 6- Proskaenium (ön sahne, sahnenin üzerinde yer aldığı platform), 7- Parados (izleyici giriş-çıkış), 8- Dionysos altarı, 9-Analemma (arka duvar)

Yer yer yerli kayanın oyulması ve doldurulmasıyla elde edilen alanda yapılmış olan yarım daire biçimli tiyatro birinci yüzyılın ikinci yarısı veya ikinci yüzyılın başında yapılmıştır. Bugün sadece sahne yapısı (skaena), önündeki orkestra yeri (proskaenium) ve günümüzde en önde, beyaz mermer ile restore edilmiş seçkin kişilere ait koltuklarıyla seyircilerin oturma yerinin (cavea, theatron) ön bölümü olarak görülmektedir (Bayburtluoğlu, 1987) (Şekil 34). Yaklaşık 59,00*46,50 m ölçülerindeki yapı (Kadıoğlu ve Görkay, 2011) bu özellikleriyle, tipik bir küçük Anadolu Roma tiyatrosu yapısıdır. Bizans döneminde sahne yapısını taşıyan sütunlar kaldırılmış, yerine duvar örülerek bir su havuzu (kolymbetra) oluşturulmuştur (Bayburtluoğlu, 1987).

2018-10-10 16.20.09 2018-10-10 16.24.25

Şekil 35- Roma Tiyatrosu’nun günümüzdeki oturma yerleri

Doğal bir yamaca yaslanmış olan eğimli oturma bölümünün (cavea) gerisi toprakla örtülü olup tamamının 54 m yarıçaplı bir yarım ay olduğu düşünülmektedir (Şekil 35). Oturma bölümü, bir ara yol (diazoma) ile alt ve üst (summa cavea) olmak üzere yatay olarak ikiye ayrılır. Alt oturma bölümünde 11 ve üstte 19 olmak üzere toplamda 30 adet oturma sırası vardır (Kadıoğlu ve Görkay, 2011). Biri sahnenin orta kapısının tam karşısında orkestra yerinin tam merkezine denk gelen ve diğerleri batıdaki giriş yerine doğru iki merdiven başlangıç bloğunun görülmesi oturma bölümünün beş radyal merdiven ile dört bölmeye (cunei) ayrıldığını gösterir. Seyirci kapasitesinin 3-5 bin olduğu tahmin edilmektedir. Anadolu’daki 95-105 m cavea çaplı büyük tiyatrolar ise yaklaşık 7-10 bin kişi kapasitelidir (Kadıoğlu ve Görkay, 2007). Ankara Kalesi’ne yakın olması nedeniyle, Geç Bizans döneminde oturma bölümü sıralarının surların yapımında kullanılmak üzere yerlerinden sökülmüş olduğu düşünülmektedir (Bayburtluoğlu, 1987).

2018-10-10 16.24.33Şekil 36- Roma Tiyatrosu’nun sahne yapısı ve giriş yeri

Sahne yapısı (skaena) 31,6*7,9 m boyutunda olup beş kapı ile orkestraya açılır (Şekil 36). Anadolu tiyatrolarının özelliği olarak Roma tiyatrosundan farklı olarak düz duvar biçimindedir. Sahnede oyunun oynandığı bölüm (pulpitum), 1,22 m yüksekliğindeki ön sahne denilen platform (Proskaenium) üzerindedir. Bizans döneminde, ön sahnenin orkestraya çıkışını sağlayan beş adet girişi (Şekil 33 oluşturan taşıyıcı sütunlar kaldırılarak yerine duvar örülmüş olup sadece orta giriş bellidir. Sahne yapısının ön duvarı (skaena frons), sahneüzerinde yükselen iki katlı bir cepheye sahiptir. Sahne yapısının iki yanında, oturma bölümüyle arasında birisi batıdan diğeri doğudan olmak üzere izleyicilerin içeriye girdiği ve çıktığı beşik tonoz yapısında iki geçit (parados) vardır. Bunlar kemerli kapılar ile bağlanmış olup Bizans döneminde örülerek kapatılmışlardır. Arkeolojik kazılar sırasında bulunan ve başında kırmızı ve yeşil renkli bir çelenk olan Silen kabartması taşıyan kilit taşı, doğu geçidinin dış kapısındaki kemerin ortasına ait olmalıdır (Bayburtluoğlu, 1987). Kazılarda, skaena frons kısmında sergilenen heykeller bulunmuştur (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

Sahne yapısı ile oturma yeri arasında, 6,60 m yarıçaplı bir yarım ay biçiminde orkestra yeri (Orkhestra) bulunur. Burası koronun şarkı söylediği ve dansların edildiği alandır (Bayburtluoğlu, 1987). Orkestra alanının taban döşemesini oluşturan Opus Sectile’nin beş ya da altıncı yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

Jülyen Sütunu

6c Ankara vilayet meydanı Julianus Sütunu (MS 362)

Şekil 37- Jülyen Sütunu

Ulus’ta Hükümet Meydanındaki sütun (Şekil 6), Osmanlı devrinde Belkıs mahallesinde bulunduğundan Ankara halkı tarafından Belkız veya Balkız Minaresi ve bazen de Kıztaşı olarak adlandırılmıştır. Anıtın, Doğu Roma imparatoru Julianus’un kente gelişi (MS 362) onuruna Vali Saturninus Secundus Salutius tarafından yaptırıldığı ileri sürülmektedir. Fransız hekim, botanikçi ve gezgin Pitton de Tournefort (1701’de Ankara’da), Ankara Kalesi surunda bulunan bir antik kalıntıda İmparator Julainus’un onurlandırılmasıyla ilgili bir yazıt belirlemiş ve İngiliz gezgin Richard Pococke (1740’da Ankara’da) daha sonra da Fransız gezgin ve mimar Charles Texier (1834’de Ankara’da) bu yazıtı, hiçbir belge olmadan, sütun ile ilişkilendirmiştir (Kadıoğlu ve Görkay, 2012). Erdoğdu (1999, sf. 71), Jülyen Sütunu’nun Galatya Krallığı’nın son hükümdarı Amyntas’ın mezarı olduğunu yazmıştır.

Julianus, Hristiyanlıktan vaz geçip paganizme (çok tanrılı din) döndüğü için Apostota (din değiştiren) ünvanıyla anılır. Bu sırada, Augustus tapınağı rahipleri hala pagan ibadeti sürdürdüklerinden Julianus’a büyük onur vermişlerdir ve belki de bu sütunu, onlar diktirmişlerdir. Julianus, dinsel açıdan dönek olduğundan oldukça koyu Hristiyan olan Ankara halkı tarafından adına bir anıt dikilmesi mantıksız görülmektedir. Bu sütun, kenti Gotların ve Kraliçe Zenobia’nın işgalinden kurtaran imparator Aurelian (270-275) adına veya Hristiyan dinin kabul ederek büyük kargaşaya son veren imparator Büyük Konstantin (306-337) adına da dikilmiş olabilir (Kadıoğlu ve Görkay, 2012).

Genel olarak anıt sütunların agora veya agora‘nın yakın çevresi ile ana yolların kenarlarına dikildikleri (Kadıoğlu ve Görkay, 2007) düşünüldüğünde sütunun bulunduğu yerin, kentin agora (çarşı) meydanı olduğu düşünülebilir. Sütun 14,5 m yüksekliğinde olup 15 adet silindirik taşın üst üste oturtulmasıyla inşa edilmiştir. Üzerinde hiçbir yazıt bulunmayıp en üstteki MS VI ncı yüzyıla ait Korint tipi başlık sonradan yerleştirilmiş olmalıdır. Başlığın üzerinde bulunduğu bilinen imparatora ait bronz heykelden günümüzde hiçbir iz yoktur.

Jülyen Sütunu’nun özgün yeri bugünkü konumu değildir (Şekil 6). İş Bankası Genel Müdürlüğü ile eski Sümerbank, şimdi Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi binaları arasındaki Çam Sokak’ın Vilayet Meydanı’na açıldığı ucundadır. 1924 yılında, İş Bankası binasının yerinde askeri depo olarak kullanılmakta olan Redif Kışlası vardır. Sütun, bu yapının duvarı dibindedir. Otuzlu yılların başında buradaki düzenleme çalışmaları sırasında yıkılma tehlikesi göstererek eğilmesi üzerine 1934’de bugünkü yerine taşınmıştır. Redif Kışlası’nın biraz ilerisinde, Osmanlı döneminde İğneci Belkıs Mescidi vardır. Belki buraya atfen, halk arasında, sütuna Belkız Minaresi denmiştir.

Roma Su Bendi

su bendi_Halis Ertunç-pinterestŞekil 38- Roma su bendi ve Ankara Kalesi (Kaynak: Halis Ertunç-pinterest, Turkey Old Pictures)

Roma döneminde, kentin alt yapısı tamamlanmış ve Elmadağ’dan (antik adıyla Megaba), 1386 m kotundaki Zeki Pınarı’ndan künkler içerisinde su getirilerek mahallelere dağıtılmıştır (Mamboury, 2014). Özand (1967), “Şehrin Tarihi Su Menbaları” başlıklı haritasında, Romalılara ait su kanalını Kayaş tren istasyonunun hemen batısındaki Kayaş Deresi ve Kosunlar Çayı birleşmesinin batı yanında bulunan “Roma Galerisi”nden başlatmış ve Kayaş Deresi boyunca getirerek Cebeci üzerinden Roma Su Bendi’ne bağlamıştır. Cebeci istasyonundaki demiryolu yarmasının 1944-45 yıllarında kazısı yapılırken toprağın 5 m altında, buradaki köprüye paralel giden güneyden, olasılıkla Elmadağ’dan gelen künk borular belirlenmiştir (Fıratlı, 1951). Ulucanlar’daki Saraç Sinan Mescidi’nin karşısındaki yol yarmasında da aynı künklerin devamı görülmüştür (Mamboury, 2014; Fıratlı, 1951).

1555 yılında, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Ferdinand’ın Kanuni Sultan Süleyman’a gönderdiği elçi Baron Ghislen de Busbecq heyetiyle birlikte İstanbul’dan, o sırada Amasya’da bulunan Padişah’a ulaşmak için yola çıkar. Bu heyette salt merak nedeniyle kendi hesabına özel olarak bulunan Macar kökenli Hans Dernschwam anılarında o devrin Ankara’sını anlatır (Dernschwam, 1992). Kale’nin bulunduğu dağ ile tam karşısında, üzerinde sur ve kale kalıntıları görülen aynı yükseklikte başka bir dağın (Hıdırlık) arasından, adı “Bentderesi” olan büyük bir dere hızlı ve sert akmaktadır. Derenin üzerinde, üç kulesi olan iri kare taşlardan sağlam yapılmış yüksekçe bir geçit vardır. Bu geçidin üzerinde üç kule bulunur. Dere, Kale’nin karşısındaki yamaca yakın olanın altından akar. Kulelerin üzerinden, birbirlerine bakan 72 aslan heykeli arasından geniş bir su kanalı geçmektedir. Derenin üzerinde birkaç köprü de vardır. Sof dokuyucuları dokudukları sofları bu derede sabunla yıkayıp düz taşlar üzerinde ayaklarıyla çiğnerler. Burada, kayaların altından temiz bir su kaynar.

Hatip Çayı üzerinde, Kale surlarının karşıdaki Hıdırlık Tepesi ile dar bir boğaz oluşturduğu yerde (Bentderesi) inşa edilmiş olan (Şekil 6) su bendinin (Kadıoğlu ve Görkay, 2012), belge olmadan, birçok yazar tarafından Roma döneminde yapılmış olduğu kabullenilmiştir. Belki de o dönemde, küçük bir bent inşa edilmiştir. Mamboury (2014), su bendinin gerek Osmanlı dönemine ait olan son sur burcuna dayanmasından gerekse inşa tekniğinden, bendin üst kenarındaki büyük taş blokların birbirlerine demir çengellerle bağlanmış olmasından yola çıkarak XVI ncı yüzyılda inşa edilmiş olması gerektiğini belirtir. Bu demir çengeller, Mimar Sinan’ın 1565-66 yıllarında inşasını tamamladığı Cenabî Ahmet Paşa Camii’nde kullandığı demirlerle aynı cins ve boyda olduğundan büyük bir olasılıkla aynı yıllarda Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş olmalıdır. Fakat Dernschwam 1555 yılında bendi gördüğüne göre Mamboury’nin bu varsayımı oldukça kuşkuludur.

Bent, 1930’da beton ile desteklenerek mini bir baraja döndürülmüştür. 1957 yılındaki Büyük Ankara Sel’inden sonra, dere kanala alınarak üstü asfalt ile kaplanmış ve tarihin bir emaneti/anısı daha yitip gitmiştir.

2) Kazılardaki Bulgular İle Saptananlar

Palatium (Saray)/Praetorium (Vali Konağı)

Ulus’taki İş Hanı inşaatının 1954 yılındaki temel kazıları sırasında ortaya çıkan kalıntılardan burada Palatium (Saray; MS 2-3. Yy) bulunduğu anlaşılmıştır (Şekil 6). Aynı yerde bulunan ve 1947 yangınında tamamen yanan, yapıldığı 1907 yılında Darü’l Muallimin (Öğretmen Okulu) ve Cumhuriyet devrinde Ma’arif Vekâleti olan yapının eski fotoğraflarında görülen subasmanının saray yapısına ait olduğu ileri sürülmektedir. Cardo Maximus‘un hemen batı kenarında yer alan 90×68 m boyutlarındaki bu saray yapısının yazıtlardan bilinen eyalet valisinin oturduğu Praetorium olduğu (Şekil 36) düşünülmektedir (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

Saray-Kadioglu & Görkay 2007 Çizim 18Şekil 39- Roma Sarayı (Kadioglu & Görkay, 2007, Çizim 18)

Aynı kazılar sırasında Cardo Maximus‘un doğusunda, Ulus İş Hanı kompleksinin yanındaki sokağa bakan kenarında bir küçük hamam yapısı da ortaya çıkarılmıştır. Belirlenebilen özellikleriyle bu yapı, iki ya da üçüncü yüzyılda görülen Pompei tipi bir hamam olabilir (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

Nympheum (Anıtsal Çeşme)

Ulus’taki İş Bankası ile Maliye Bakanlığı arasındaki İş Bankası’nın ek binasının 1954 yılındaki temel kazısı sırasında, Vilayet Meydanı’na bakan tarafında (Şekil 6) 2-7,5 m aşağıda dış ölçüleriyle 15*23 m olan doğu-batı yönlü bir yapı kalıntısına rastlanılmıştır (Kadıoğlu ve Görkay, 2007). Kalınlığı 2,5 m olan dış duvarlar düzgün bir biçimde kireç harcıyla örülmüş dayanıklı bir yapı görüntüsü vermektedir. Zemin suyu ile -5,50 metrede karşılaşıldığından yapının temel kısımlarında kapsamlı bir araştırma yapılamamıştır. Yapının orta kısmında, büyük kesme Ankara Taşı (andezit) bloklarla inşa edilmiş bir menfez (kuyu girişi) görülmüştür. 0,75 m genişliğindeki inişin basamaklı olduğu ve üstünde kademeli bir tavanın olduğu belirlenmiştir.

anıtsal çeşme -Kadıoğlu & Görkay, 2007 Resim 22

Şekil 40- Anıtsal çeşme kazısında bulunan kalıntı (Kadıoğlu ve Görkay, 2007, Resim 22)

Agora’nın yakın çevresi ile Ana Cadde (Cardo Maximus) kenarındaki bu yapının konumu bakımından bir Nympheum (anıtsal çeşme) olması olasıdır. Yapının düzgün kesme taş işçiliği, antik tiyatronun doğu analemma ve sahne binası duvarları ve Augustus Tapınağı duvar işçiliğiyle karşılaştırıldığında, ayrıca tiyatrodaki gibi andezit blokların kırlangıç kuyruğu demir kenetlerle birbirlerine bağlanmış ve etraflarına kurşun akıtılarak sabitlenmiş olmasıyla bu yapının Erken İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenebilmesi olasıdır (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

Nympheum-Nike figürlü anta başlığı

Şekil 41- Anıtsal çeşme kazısında bulunan Nike figürlü anta başlığı (Kadıoğlu ve Görkay, 2007, Resim 21) (Şeklin görülebilmesi için resim baş aşağı döndürülmüştür).

Jülyen Sütunu yer değiştirme kazıları sırasında çıkarılan, günümüzde Augustus Tapınağı alanında bulunan, Nike figürlü bir anta başlığı bu yapıya ait olmalıdır (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

Roma Kent Suru

Ankara’daki Roma dönemi yazıtlarından, üçüncü yüzyılda görülen Part ve Got akınlarına karşı kenti korumak üzere 270 yılında (Foss, 1977) bir sur inşa edilmiş olduğu bilinmektedir (Şekil 6). 1980’li yıllarda, Ulus Rüzgârlı Sokak’taki çok katlı otoparkın bulunduğu yapının temel kazılarında bu surun bir bölümü ortaya çıkarılmıştır (Kadıoğlu ve Görkay, 2007). Arkeolojik bulgulardan, surun, o dönemdeki büyük yapılara ait bloklardan inşa edilmiş olduğu anlaşılmıştır. Fuat Börekçi Caddesi’ndeki Rüzgârlı İş Merkezi ve Otoparkı inşaat kazılarında, 1999 yılında surun bir başka kısmı daha bulunmuştur. Ortaya çıkarılan sur 2,60-2,80 m genişliğinde ve görülebilir kısmı 21,60 m uzunluğundadır. Surun bu kesimi İşhanı’nın altındaki bir odada koruma altına alınmıştır.

Roma surunun bulunan kısımlarıyla 17 nci yüzyılda, Celalî baskınlarına karşı kenti korumak üzere yapılan Osmanlı Suru’nun (Şekil 6) konumları birbirine yakındır. Ancak bulunan Roma Suru’na ait bu duvar ile Osmanlı Suru’nun yönleri birbirini tutmamaktadır (Kadıoğlu ve Görkay, 2007).

3) Yazıtlardan Belirlenenler

Valerianus/Gallianus Tapınağı

Erzen (2010), Ankara yazıtlarındaki “Ankara’nın iki kez neokoros (imparatorluk kültlerine yani ayinlerine izin verilen kentlere ait san) olduğu ifadesinden yola çıkarak, Augustus Tapınağı’ndan başka bir de birlikte imparator olan Valerianus (253-260) ve Gallianus (253-268) adına da bir tapınak olması gerektiğini yazmıştır. Bu tapınağın, olasılıkla, Augustus Tapınağı yakınında bir yerde bulunduğunu düşünmüştür.

Zeus Tapınağı

Lidyalı (Manisa’lı olduğu düşünülür) gezgin-coğrafyacı Pausanias (MS 2. Yy), Periegesis tes Hallados (Helen Ülkesinin Tasviri) adlı 10 ciltlik eserinde Ankyra’nın simgesi çıpayı (Ankhor) Ankara’daki Jupiter (Roma’da Zeus’un adı) Tapınağı’nda gördüğünü yazar. Ankara sikkelerinde de alınlığında Zeus’un simgesi olan kartalın bulunduğu bir tapınak resmedilmiştir (Erzen, 2010). Bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesi olan Mahmut Paşa Bedesten’inde bulunan gayet büyük bir taş sütun üzerindeki yazıtta Zeus Taenos Tapınağı’nın varlığı anlaşılmaktadır (Erzen, 2010). Roma dönemine ait fülle (mahalle) adları dikkate alındığında, Bedesten civarındaki yedinci füllesinin adının Zeus Taenos olduğunu biliyoruz. Bu bilgiler ışığında, Zeus ve Zeus Taenos tapınaklarının aynı yapı olduğunu ve Kale’deki bedestenin yakınında bulunduğunu çıkarabiliriz.

Bouleuterion (Kent Meclisi)

Boule denilen Kent Meclisi’nin toplandığı yapıya verilen addır. Olasılıkla MS birinci yüzyılda, dokuzuncu fülle adına göre, Kale’nin batı-güneybatısında muhtemelen tiyatronun aşağı kısmında ve Tabakhane Camisinin bulunduğu düzlükte yer almıştır (Erzen, 2010).

Girişten sonra başkan kürsüsünün bulunduğu bir küçük avlu önündeki yarım daire planlı ve sütunlarla taşınan bir çatıyla örtülü, tiyatroya benzer bir yapıdır. Örneğin M.Ö. 500 yıllarında yeniden inşa edildiği bilinen Atina Bouleuterionu 23,8*23,3 metre ölçülerinde kare planlıdır. Bir kenarında 7 metre genişliğinde girişi ve üç kenarı boyunca duvarlara paralel, basamaklı oturma sıraları vardır. Çatısı sütunlarla taşınan yapının kapasitesi 700 kişidir.

Kadıoğlu ve Görkay (2007), 1953 yılında Ulus’ta Hükümet Meydanı’nda yapılan kazı raporuna göre, Defterdarlık binası temel kazıları sırasında ortaya çıkarılan duvar ve tiyatro benzeri mermerden oturma bloklarının dört basamağının bir büyük eve ya da olasılıkla Bouleuterion‘a ait olabileceğini ileri sürmüştür. Söz konusu raporda yapı kalıntılarının Hükümet Caddesi, kuzey yöndeki karakol binası ve Hükümet Konağı altına doğru devam ettiği belirtilmiştir.

Agora (Pazar Yeri)

Yazıtlardan bir pazar yeri sorumlusu Agoranomos bulunduğunu öğreniyoruz. Agoranomos’un görevi sadece Pazar yerinin düzeni ve güvenliği değil, pazara satılmak üzere yeterli miktarda yiyecek maddelerinin gelmesini de sağlamaktır. Yeri kesin olarak bilinemeyen Agora’nın (pazar yeri) Cardo Maximus’un geçtiği Vilayet Meydanı yakınlarında olabileceği düşünülmektedir (Kadıoğlu ve Görkay, 2011).

Hipodrom

Augustus Tapınağının sol yan duvarının dar yüzünde bulunan yazıttan, tapınağın hemen yanında (muhtemelen batısında) araba yarışlarının, şenliklerin yapıldığı bir hipodrom bulunduğunu öğreniyoruz (Erzen, 2010). Augustus şerefine yapılan bu şenlik imparatorluk kültü ile yakından ilgilidir. Yazıttaki kayıtlardan, 13-14 yıllarında tapınakta görevli Rahip Pylaimenes’in Augusteum (tapınak yöresi) yanındaki arsalarını şenlik yeri için Ankyra’ya hediye olarak verdiği anlaşılmaktadır. Pylaimenes’in de bir araba ve at yarışı düzenlediği öğrenilmektedir. Şenlikler Augustus’un doğum gününde ve resmî tören günlerinde yapılmaktadır, ayrıca her beş yılda bir de büyük şenlikler gerçekleştirilmektedir. Bu yazıtlarda vahşi hayvan dövüşleri, boğa güreşleri, iki atlı araba yarışları ve gladyatör dövüşleri, hatta sonuncusunda 300 çift gladyatörün dövüşmüş olduğu Texier tarafından okunmuştur (Mamboury, 2014).

Stadyum/Amfitiyatro

1813 yılında Ankara’ya gelen John MacDonald Kimmeir’in kalıntılarını gördüm diye yazdığı (Eyice, 1972) ve daha sonra tribün oturaklarının kazılarda bulunduğu gladyatör ve vahşi hayvan döğüşlerinin yapıldığı Stadion (Stadyum/Amfitiyatro-Erzen, 2010 adlaması) muhtemelen Roma Hamamı’nın batısındaki düzlükte yer almış olmalıdır (Şekil 6). Roma dönemi Ankara’sında bir stadyum yapısının bulunduğu yazıtlar ve paralardan bilinmektedir. Augustus Tapınağı’ının kuzeybatı anta duvarındaki bir yazıttan dolaylı olarak anlaşılır (Kadıoğlu ve Görkay, 2007). Burada, rahiplerin listesinde bir rahibin, birinci yüzyılda Ankara ve Tavium arasında dönüşümlü olarak düzenlenen “agonistik/koinon” atletizm oyunlarında görevlendirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu oyunlarla ilgilli bir yazıt, Ankara’daki bir oyunu kazanan atletlerinin onurlandırılması için Afrodisyas’ta yazılmıştır. Augustus’un MÖ 31’de Marcus Antonius’a karşı Aktium’da kazandığı zaferi simgeleyen Augusteia/Augusteia Aktia/Megala Augusteia Aktia olarak adlandırılan ve her dört yılda bir düzenlenen oyunlar, imparatorluğun diğer büyük kentlerinde olduğu gibi olasılıkla Ankara’da da Augustus döneminde başlamış ve üçüncü yüzyılın yarısına kadar kutlanmıştır. Ankara’da bulunan bir yazıtta bu oyunların birincisinden söz edilmektedir. Hadrianus döneminde (117-138) oyunlara Mistik adı verilmiştir. Yine Afrodisyas’ta (Aydın-Karacasu-Geyre) bulunan bir başka yazıttan, İmparator Caracalla’nın (198-217) sağlığına kavuşması için kutsal Megala Asklepia Sateria/Isopythia Asklepia Sateria oyunları düzenlendiği ve bu dönemde Ankara’da uzun mesafe koşusu da yapılmış olduğu öğrenilmiştir. Ayrıca her iki oyun için de Ankara’da basılmış sikkeler vardır. Valerianus döneminde ((253-260) oyunlar birleştirilerek büyük bir şenliğe dönüştürülmüştür.

stadyum oturma sırası DSCN1952 Stadyum -Kadıoğlu & Görkay, 2007 Çizim 1

Şekil 42- (solda) Roma Hamamı kazısında bulunan stadyum tribün oturak sırasına ait parça; (sağda) soldaki resimde görülen oturak sırasının çizimi (Kadıoğlu ve Görkay, 2007, Çizim 1)

2002 yılında başlayan Ankyra Antik Kenti Arkeolojik Araştırmaları projesi sırasında, Roma Hamamı yakınında yapılan inşaat kazılarında bulunarak hamam alanına getirilen bazı antik parçaların farklı bir yapıya ait olduğu ortaya çıkmıştır (Kadıoğlu ve Görkay, 2007). Günümüzde, hamam alanının batı kenarındaki depo sahasında bulunan koyu renkli taştan yapılmış bu parçaların yeniden kurulması sonucunda bir stadyumun oturma sıralarına ait oldukları anlaşılmıştır (Şekil 42). Bu bloklar, büyük bir olasılıkla, üçüncü yüzyılda görülen Part ve Got akınlarına karşı kenti korumak üzere inşa edilen sur duvarında kullanılmışlardır.

Gladyatör mezar taşı Gladyatör mezar taşı_AMM_rev

Şekil 43- Roma Ankarası’nda gladyatör döğüşü yapıldığını gösteren galdyatör mezartaşları (soldaki Roma Hamamı’nda Çankırı Caddesine bakan yer ve sağdaki AMM)

Hipodrom’da düzenlenmiş olduğu belirtilen gladyatör ve vahşi hayvan mücadeleleri belli bir dönemde stadyumda yapılmış da olabilir. Roma Hamamı’nda ve Anadolu Medeniyleri Müzesi yan avlusunda sergilenen gladyatör mezar taşları (Şekil 43) bu oyunların Ankara’da yapılmış olduğunun kanıtıdır.

Stadyumun tarihi konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, büyük bir olasılıkla, eldeki bu verilere göre birinci yüzyılda inşa edilmiş olabilir (Kadıoğlu ve Görkay, 2007). Polyeidos gymnasium’u Roma Hamamı’nın bulunduğu yerde olduğuna göre, aynı tarihte Afrodisyas’taki benzerinden yola çıkarak gymnasium ile stadion’un birinci yüzyıldan beri birbirlerine yakın yerlerde ve kent merkezinin biraz dışında tasarlanmış oldukları düşünülebilir.

Kaynakça

  • Akok, M., 1955, Ankara Şehri İçinde Raslanan İlkçağ Yerleşmesinden Bazı İzler ve Üç Araştırma Merkezi, Belleten, C. XIX, No 75, sf. 309-321.
  • Akok, M., 1969, Ankara Şehrindeki Roma Hamamı, Türk Arkeoloji Dergisi, Sayı XVII-1, sf. 5-37.
  • Akok, M. ve Pençe, N., 1941, Ankara İstasyonunda Bulunan Bizans Devri Mezarının Nakli, Belleten, C. V, No 20, sf. 617-622.
  • Akpolat, M. S. ve Keser, E. (ed.), 2004, Ankara – Başkentin Tarihi, Arkeolojisi ve Mimarisi, Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları No 6.
  • Akurgal, E., 1988, Anadolu Uygarlıkları, NET Turistik Yayınlar, 571 sf.
  • Akurgal, E., 1992, Antik Devirde Ankara, Ankara Konuşmaları içinde, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, sf. 13-18.
  • Arslan, M., 2000, GalatlarAntikçağ Anadolusu’nun Savaşçı Kavmi, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 321 sf.
  • Atauz, A., 2004, Kale ve Sur: Ankara Kal’ası, Şehrin Zulası Ankara Kalesi, Tanıl Bora (ed.), İletişim Yayınları, sf. 61-220.
  • Aydın, S. ve diğ., 2005, Küçük Asya’nın Bin Yüzü: Ankara, Dost Kitabevi Yayınları.
  • Bayburtluoğlu, İ., 1987, Ankara Antik Tiyatrosu, Anadolu Medeniyetleri Müzesi 1986 Yıllığı, sf. 9-23.
  • Baz, F., 2012, Galatia Eyaletinin Roma Devlet Teşkilatı İçerisindeki Yönetimine İlişkin Gözlemler, Tarihte Ankara Uluslararası Sempozyumu, 25-26 Ekim 2011, Bildiriler, Ankara Üniv. Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Tarih Bölümü, 2. Cilt, sf 577-598.
  • Bosch, E., 1943, Ankara’daki Antik Devir Hamamının Müessisi, III.Türk Tarih Kongresi, 15-20 Kasım 1943, 4. Gün, A Seksiyonu, sf. 576-581.
  • Boyana, H., 2012, Antik Dönemde Ankara Tanrıları ve Kültleri, Tarihte Ankara Uluslararası Sempozyumu, 25-26 Ekim 2011, Bildiriler, Ankara Üniv. Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Tarih Bölümü, 2. Cilt, sf 557-575.
  • Dernschwam, H., 1992, İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, Çev. Y. Yürür, Kültür Bakanlığı Yayınları, No 885, 327 sf.
  • Dolunay, N., 1943, Çankırıkapı Hafriyatı, III. Türk Tarih Kongresi, 15-20 Kasım 1943, Tebliğler, 2. Gün, Seksiyon A, sf 212-218.
  • Dürüşken, Ç., 2009, Monumentum Ancyranum – Ankara Anıtı, Kabalcı Yayınevi, 132 sf.
  • Erdoğan, A., 2008, Osmanlı’da Ankara, Ankara Büyükşehir Belediyesi. Ankara Tarihi ve Kültürü Dizisi 2.
  • Erdoğdu, Ş., 1999, Ankaram, Kültür Bakanlığı Yayınları 2250, 450 sf.
  • Erzen, A., 1956, Men ve Augustus’un Ankara Mabedi ile olan münasebetleri, V. Türk Tarih Kongresi, 12-17 Nisan 1956, 1. Seksiyon-Eski Anadolu ve Önasya, sf. 134-141.
  • Erzen, A., 2010, İlkçağda Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII. Dizi, Sayı 12, 110 sf (1946 baskısının tıpkı basımı)
  • Eyice, S., 1972, Ankara’nın Eski Bir Resmi, Türk Tarih Kurumu Atatürk Konferansları, C. IV, sf 61-123.
  • Fıratlı, N., 1951, Ankara’nın İlk Çağdaki Su Tesisatı, Belleten, C. XV, No 59, sf. 349-359.
  • Foss, C., 1977, Late Antique and Byzantine Ankara, Dumburton Oaks Papers, Harvard University, vol. 31, sf. 29-87. (https://www.jstor.org/stable/1291403?read-now=1&seq=1#page_scan_tab_contents)
  • Kadıoğlu, M., ve Görkay, K., 2007, Yeni Arkeolojik Araştırmalar Işığında Ankyra, Anadolu/Anatolia, no 37, sf. 21-151.
  • Kadıoğlu, M., ve Görkay, K., 2012, Roma Dönemi’nde Ankyra, Tarihte Ankara Uluslararası Sempozyumu, 25-26 Ekim 2011, Bildiriler, Ankara Üniv. Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Tarih Bölümü, 1. Cilt, sf 531-541.
  • Kadıoğlu, M., Görkay, K. ve Mitchell, S., 2011, Roman Ancyra, Yapı Kredi Yayınları.
  • Koşay, H. Z., 1956, Ogüst (Augustus) Mabedi, Ogüst (Augustus) Mabedi – Hacı Bayram Camii ve Türbesi Kılavuzu, Maarif Basımevi, sf. 3-12.
  • Mamboury, E., 1949, Les Parages du Temple de Rome et d’Auguste à Ankara, Türk Tarih Arkeologya ve Etnografya Dergisi, Sayı V, sf. 96-102.
  • Mamboury, E., 2014, Ankara Gezi Rehberi, İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliği tarafından 1934 yılında basılan “Ankara Guide Touristique) kitabının tıpkı basımı, Ankara Üniv. Yayınları No 412.
  • Mitchell, S., 2012, Roma Dönemi’nde Ankyra: Epigrafik Kültür, Tarihte Ankara Uluslararası Sempozyumu, 25-26 Ekim 2011, Bildiriler, Ankara Üniv. Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Tarih Bölümü, 1. Cilt, sf 523-530.
  • Gâlib, M., 1996, Ankara – Mescidler, Câmiler, Mezarlıklar, Kitâbeler, Altındağ Beled. Kültür Yayınl., No 1, 146 sf. (Mübârek Gâlib’in 1925-28 tarihli Ankara I-II kitabından yayına hazırlayanlar S. Erşahin ve H. Çınar).
  • Özand, E., 1967, Ankara Şehri Su Tesisleri, Ankara Sular İdaresi Yayın No 4.
  • Sargın, H., 2012, Antik Ankara, Arkadaş Yayınları, 193 sf.
  • Schede, M., 1936, Ankarada Augustus Ve Roma Mabedi, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, sf. 323-336.
  • Sülüner, H.S., 2014, Yabancı Seyyahların Gözlemleriyle Roma ve Bizans Dönemi’nde Ankara, Ankara Araştırmaları Dergisi, No 2(1), sf. 11-21.
  • Temizsoy, İ., Arslan, M., Akalın, M. ve Metin, M., 1996, Ulus Kazısı 1995, Anadolu Medeniyetleri Müzesi 1995 Yıllığı, sf. 7-36.
A. Vedat Oygür
Dr. Jeoloji Müh.
Ankara, 14/05/2019

“Ankaramızı Tanıyalım” dizisinin önceki makaleleri:

1- Çağlar Boyu Ankara

2- Ankara’nın Akropolisi: Hacı Bayram Tepesi

3- Ankara’nın Kalesi: Hisar

4- Atpazarı ve Koyunpazarı Bölgesi

5- Samanpazarı

6- Hacettepe ile Hamamönü ve Hamamarkası

7- Osmanlı’nın İzlerinden Ulus

8- Millî Mücadelede Ankara

9- Bağımsızlık Yolunda

10- Cumhuriyet’in Ulus’u

11- Ankara’nın Yeni Yüzü: Yenişehir

12- Vekâletler Mahallesi

13- Anıtkabir

14- “Ankara Manzarası” Tablosunda Betimlenen Kentin Görünümü

Güncel 1- Ankara Garı

Güncel 2- Birinci Meclis

Güncel 3- Ulus İşhanı ve Anafartalar Çarşısı

Güncel 4- Sağlık Bakanlığı ile ASBÜ

Güncel 5-Mustafa Kemal Atatürk’te Cumhuriyet Fikri Nerden Doğdu?

Müzeler 1- Rahmi M. Koç Müzesi

Yazarın farklı konulardaki yazılarının bulunduğu diğer blogları:

1- Sürdürülebilir Madencilik

2- Bitmeyen Yolculuk

3- Gezginin Not Defterinden

Roma Ankarası’ndan Günümüze Kalan” için 8 yorum

  1. Vedatcığım, sayende Ankara hakkında hamasetten uzak,
    gerçek ve güzel şeyler öğreniyoruz. İyi ki varsın. Sağol.

    Beğen

    1. En içten tebriklerimi ileterek, makaleniz için teşekkürlerimi sunarım.Bu dönemi Stephen Mitchell, Musa Kadıoğlu ve Kutalmış Görkay’ın araştırmalarından edindiğim bilgiler üzerine, sizin de daha detaylı , duru ve dolu anlatımınız ile konuyu pekistirebildim.Büyük bir zevk ve ilgiyle okudum.Tekrar emeğiniz için çok teşekkürler.

      Beğen

      1. Övgünüz için teşekkür ederim. Kadıoğlu ve arkadaşlarının, bilimsel bir araştırma yürüttükleri için kendi bulgularının dışına çıkmadıklarını sanıyorum. Ben ise, Ankara’da doğup büyüyenlerin bile kentimizi tanıtamadıklarını fark ederek Ankara’yı tanıtmak üzere bu yazı dizisine başladım. Çeşitli kaynaklardan derlediğim bilgileri tarihsel dönemlere göre sıraladım. Yeni bir bilgiye ulaştığımda yazımı yeniliyorum.

        Liked by 1 kişi

  2. Yazınızı yeni keşfedip büyük ilgi ile okuyorum. Stephen Mitchell, Clive Foss, ve Urs Peschlow’un yapitlarını tanıyorum da sizin vebsayfanız benim için hem çok yararlı hem de ustaca bir tasarımın ürünüdür. Size candan teşekkür ederek tebrik ederim.

    Beğen

  3. Ali bey, merhaba. Yazınızı büyük bir hayranlıkla okudum. Oldukça araştırmalar sonucu yazınız çok güzel. Elinize sağlık.
    Bu yazılarınızı kısa zamanda kitap olarak görmek dileğiyle, Selamlar

    Beğen

    1. Sayın Telli, övgü dolu, özendirici ve destekleyici sözleriniz için teşekkür ederim. Zaman içinde, doğma büyüme Ankaralılar bile yaşadığı kentin geçmişini bilmiyorlar. Bu nedenle başladığım Ankara yazılarımı ben de kitaplaştırmak üzere çalışmalara başladım.

      Liked by 1 kişi

  4. Ankara’nın Frig, Galat, Doğu Roma, Selçuklu, İlhanlı, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ne dek uzanan tarihini bol kaynak ve görseller ile derli toplu anlatan bir kitapçık niteliğindeki güzel yazınızı büyük bir dikkat ve keyifle okudum. 78-85’de ODTÜ’deki üniversite yılları sırasında bulunduğum Ankara’nın tarihi kalbini oluşturan Ulus ve Kale çevresini, anlatımınızın etkisi ile bilhassa Roma döneminde oralarda imişim gibi hissettiğimi ifade etmeliyim. Yazılarınızın kitaba dönüşmesi dileği ile tebrik ve teşekkür ediyorum. Sağlıcakla, akıl ve bilim ile, huzurla…
    Sadık Baydere
    baydere.com – Bir Dinozorun Seyahatnamesi

    Beğen

Yorum bırakın